BİZİ TAKİP ET...

Sitede ara...

Biliyor musun, bu bifteğin var olmadığını biliyorum. Onu ağzıma koyduğum zaman Matrix'in beynime onun sulu ve lezzetli olduğunu söylediğini biliyorum. Dokuz yılın sonunda neyin farkına vardım biliyor musun? Cehalet Mutluluktur.

Ege Görgün

Cehalet mutluluktur: Ömür Gedik’i tutabilene aşk olsun! a.k.a. Cypher’lar aramızda!

Biliyor musun, bu bifteğin var olmadığını biliyorum. Onu ağzıma koyduğum zaman Matrix’in beynime onun sulu ve lezzetli olduğunu söylediğini biliyorum. Dokuz yılın sonunda neyin farkına vardım biliyor musun? Cehalet Mutluluktur.

Kendimi öyle takdim etmek bir yana dursun, başkası benim için “sinema eleştirmeni” dediğinde “Estağfurullah, ben sinema yazarıyım” gibisinden bir  de itirazda bulunma ihtiyacı hissederim. Ömür Gedik benim gibi ezik ya da kendine güvensiz değil tabi. Belki Hürriyet gazetesi yazarı olduğundan, belki de benden güzel ve sarışın olduğundan… Kendisini gazetelerde ve muhtemelen billboardlarda görürseniz şaşırmayın. Panasonic’in yeni reklam yüzlerinden biri kendisi. Fotoğrafının yanında şu yazıyor: Sinema Eleştirmeni (Seyir Erbabı). Vay be!

Belki de ondan önce kendisinn çıkardığı albümden söz etmek gerekir. Gerçi müzik yazarı Alper Bahçekapılı geriye söylenecek fazla söz bırakmamış. Bahçekapılı 2000’li yılların başlarından beri bildiğim, takip ettiğim bir müzik bilirkişisidir. Öyle punduna getirip gazetelerde köşe kapmış magazin-ruhlulardan, eller havayacılardan, torpillilerden ya da …….den değildir. (siz gönlünüzce doldurun diye boş bıraktım, atladığım bir şey vardır mutlaka.) 4 Haziran tarihli Sabah Cumartesi‘de şöyle diyor Bahçekapılı.

Ömür Gedik’i tebrik ederim. Teoman, Burak Kut, Sezen Aksu gibi büyük isimleri bir albümde toplamak kolay iş değil. Onlarla birlikte bu kadar kötü şarkılar yapmak da. Ömür Gedik’in gelirinin tamamı hayvanlara aktarılacak olan Hop Dedik Orda Kal albümünden bahsediyorum. Dinlerken irite eden o albümden. Kişisel olarak şu ana kadar kendisinin yazdıklarına, ettiklerine karşı özel bir tepkim olmadı. Yolunu çizmiş, ilerliyor. Beni ilgilendirmez. Ama hayvan haklarını bahane ederek yaptığı albümle benim eleştiri alanıma da girdi. Bu köşede yer almasının sebebi o. Gedik’in hayvan haklarına yaslanarak oluşturmaya çalıştığı imajdan ciddi şekilde rahatsızım. Müzikle alakası olmamasına rağmen bu süslenip şarkı söylemelerin, video çekmelerin sanki bağış toplamaktan daha öte bir amacı var. Bana öyle geldi. Yanına yukarıdaki isimleri almışsan, seni olduğundan daha da ünlü yapmaya yarar bu albüm, doğrudur. Ama gerçeği söylemek gerekirse, hayvan haklarını savunan bir Ömür Gedik’tense sahnede civciv öldüren bir Ozzy Osbourne’un çok daha samimi olduğunu düşünüyorum. Size tavsiyem, bu albümü alacağınıza gidip sokaktan bir kedi yavrusu alın daha iyi. Ya da benim evde üç tane var, onlardan birini vereyim. “Yok bakamam,” diyorsanız da bugün ve yarın Parkorman’da PetFest var. Bilet gelirleri sokak hayvanlarına bağışlanacak. Ona gidin. Ömür Gedik’i de görürsünüz belki orada. Şarkılarını dinlemeyi çok istiyorsanız rica edersiniz, bir okuyuverir oracıkta.

Son olarak; defalarca yapmış olsak da tepkimizin neye olduğunu bir kez daha hatırlatalım. Tepkimiz Ömür Gedik’e değil. Bu tepkinin böyle özetlenmesi hem mücadelemizin amacının, hem derdimizin niteliğinin ve ölçeğinin anlaşılmamasına yol açar. Bunun sonucunda da hayatımızı yüzeyselleştiren, magazinleştiren hatta Matrix’leştiren (bknz. Baudrillard’ın simülasyon ve hipergerçek kuramları [Çok entel oldu. Basitçe şu: Olmayan şeyi size varmış gibi gösterme, öyle olmayan şeyi size öyleymiş gibi  yedirme olayı. Zamanla bu yedirilenlerin gerçeklerin  yerini alma durumu]) asıl sorumluları yani  gerçek Ajan Smith’leri saptamamızı güçleştirecek sisli bir ortam oluşur. Ki onlardan bazıları gazetelerin andropoz vakitleri gelene kadar yayın yönetmenliğini üstlenen kimselerdir. Andropoz dönemlerinde köleliklerine son verilir ve serbest bırakılırlar ki istedikleri medya maymunluklarını yapsınlar, karıya kıza doysunlar,  bedenleriyle birlikte ihtiyarlamayan egolarını ve son demlerini yaşadığı için azan libidolarını tatmin etsinler.

Ancak öyle görünse de kölelikleri bitmemiştir onların.  Sisteme hizmet etmeye devam ederler. Ödülleri sistemin sahte nimetlerinden fazlasıyla yararlanmaktır.  Neo’yu Ajan Smith’e satan ve “Cehalet mutluluktur!” diyen Cypher’dan farksızdırlar.

AJAN SMITH: Anlaştık o zaman?

CYPHER: Biliyor musun, bu bifteğin var olmadığını biliyorum. Onu ağzıma koyduğum zaman Matrix’in beynime onun sulu ve lezzetli olduğunu söylediğini biliyorum. Dokuz yılın sonunda neyin farkına vardım biliyor musun? Cehalet Mutluluktur.


AJAN SMITH: O zaman anlaştık?

CYPHER: Hiçbir şey hatırlamak istemiyorum. Hiçbir şey. Anladın mı? Ve zengin olmak istiyorum. Çaktın mı? Önemli biri, aktör falan.

AJAN SMITH: Canınız ne istiyorsa, Bay Reagan?

Şunu sormadan edemiyorum kendime. Cypher, sisteme nasıl güvenebiliyor? İstediklerini aldıktan sonra ona istediklerini vereceklerinden nasıl bu kadar emin? Sonra sirkteki maymunları düşünüyorum. Onlar, kendilerinden istenen numarayı yaptıklarında ödül olarak şeker alacaklarına hep emindirler. Bir süre sonra numaralarını şeker olmadan da yapacak kadar otomatikleşirler. Şartlı refleks oluşmuştur artık. Artık eğitmenleri de maymunların kendilerinden bekleneni her defasında yapacaklarından emindirler. Medya maymunları için olayların bundan farklı geliştiğine inanmamamız için bir neden var mı?

İlginizi çekebilir...

Advertisement

tersninja.com (2008-2022)

  • Bizi takip et