BİZİ TAKİP ET...

Sitede ara...

Faust, Aleksandr Sokurov’un 'Gücün Doğası' adlı serisinin -serinin diğer filmleri: Moloch, Boğa (Telets) ve Güneş (Solntse)- son halkası. Sokurov, Venedik Film Festivali’nden Altın Aslan’la dönen filmde, adından anlaşılacağı üzere ünlü Alman yazar Goethe’nin Faust’unun modern bir yorumunu sunuyor. 19. yüzyılda geçen film, bilginin ve gücün peşindeki Dr. Faust’un, ruhunu şeytana satışı üzerinden, insan doğasının ‘dizginlenemeyen açlık’ını mercek altına almış.

Bir Film Hakkında

Dr. Faust’un Dayanılmaz ‘Bulantı’sı*

Faust, Aleksandr Sokurov’un ‘Gücün Doğası’ adlı serisinin -serinin diğer filmleri: Moloch, Boğa (Telets) ve Güneş (Solntse)- son halkası. Sokurov, Venedik Film Festivali’nden Altın Aslan’la dönen filmde, adından anlaşılacağı üzere ünlü Alman yazar Goethe’nin Faust’unun modern bir yorumunu sunuyor. 19. yüzyılda geçen film, bilginin ve gücün peşindeki Dr. Faust’un, ruhunu şeytana satışı üzerinden, insan doğasının ‘dizginlenemeyen açlık’ını mercek altına almış.

Faust, Aleksandr Sokurov’un ‘Gücün Doğası’ adlı serisinin -serinin diğer filmleri: Moloch, Boğa (Telets) ve Güneş (Solntse)- son halkası. Sokurov, Venedik Film Festivali’nden Altın Aslan’la dönen filmde, adından anlaşılacağı üzere ünlü Alman yazar Goethe’nin Faust’unun modern bir yorumunu sunuyor. 19. yüzyılda geçen film, bilginin ve gücün peşindeki Dr. Faust’un, ruhunu şeytana satışı üzerinden, insan doğasının ‘dizginlenemeyen açlık’ını mercek altına almış.

Ercan Dalkılıç Ercan Dalkılıç

Dr. Faust’un izbe ameliyathanesinde, oldukça rahatsız edici ve uzun sayılabilecek bir ameliyat sahnesiyle açılıyor film. Bu sahne, rahatsız edicilik açısından beylik gore filmlerindeki benzerine taş çıkartıyor resmen. Aynı zamanda filmin omurgasını teşkil edecek olan ‘ruhun nasıl bir şey olduğu’ sorunsalının temeli de atılmış oluyor bu sahne aracılığıyla.

Sonra, Reha Erdem’in Kosmos’undaki gibi gerçeklikten izole bir kasabada yollara düşüyor Dr. Faust. Aslında neyi aradığını da tam olarak bilmiyor. Fakat paraya ihtiyacı olduğu da kesin. Ayakları onu, tıpkı Suç ve Ceza’dakine benzeyen bir rehinciye götürüyor istemsizce. Bu noktadan itibaren ağır bir kapitalizm eleştirisine girişiyor Sokurov. Borçlandıkça borçlanıyor Doktor, ruhuna satmaya değin sürdürüyor bu döngüyü. En sonunda onu da elden çıkarıyor tabii. Bir bakıyorsunuz, meta fetişizmine kapılarak kendi ruhunu kemiren günümüz insanının izdüşümü oluvermiş Dr. Faust.

F.W. Murnau’dan (Faust – Eine deutsche Volkssage, 1926) tutun da István Szabó’ya (Mephisto, 1981) kadar birçok yönetmen Mephisto çeşitlemesi ortaya koydu şimdiye değin. Sinemayla neredeyse yaşıt Mephisto kaynaklı öyküler. Çoğu yönetmen gerilim filmi olarak çeşitlemişti bu miti; Murnau, Szabó gibi yönetmenler de rahatlıkla Sokurov’un bu yorumuyla beraber anılabilecek entelektüel derinlikte işlere imza atmışlardı.

Sokurov’un, Mephisto’yu malikânesinde çıplak olarak havuza girerken yaptığı, sinema literatürüne girecek türden bir betimleme mevcut filmde. Bu zamana kadar biz Mephisto’yu türlü türlü halde görmüştük. Hatta Roman Polanski’nin 9. Kapı’sında (The Ninth Gate) anadan üryan bir biçimde ‘kötülüklerin anası’ olma teşebbüsüne dahi şahit olmuştuk. Ancak bu sefer, bütün kodların dışında bir Mephisto’yla karşı karşıyayız: İnsan siluetinde, cinsel uzvu andıran bir kuyruğu – aslında daha çok Cronenberg’vari bir bedensel deformasyonu andırıyor- bulunan bu Mephisto tasviri, insansoyuyla benzer fiziksel ve ruhsal özellikler taşıdığından etkileyiciliğini kat be kat arttırmış.

Sokurov, Goethe’nin temel kötü-iyi karşıtlığını bozmamakla birlikte, Faust’un altmetnini yenibaştan örerek modernize etmeyi yeğlemiş. Faust, 18. yy’ın başlarında yayımlandığına göre, ancak etik üzerine yazılmış bir eser olarak değerlendirilebilir. Fakat Sokurov, Faust’u beyazperdeye aktarırken, daha çok varoluşçu bir anlayıştan beslenmiş. Eksen karakter Dr. Faust’un, varoluşun önde gelen kahramanları (Antoine Roquentin, Mersault v.b) gibi nöbet geçirircesine varlığını sorgulaması, saplandığı ‘bulantı’ ve dış dünyayla girdiği derin çatışkı bu tezi destekleyen başlıca öğeler.

Algının kapılarını hayli zorlayan imgeler barındıran Faust’un görüntü çalışması özünün (içerik) yaratmak istediği etkiye hizmet ediyor. Bizim daha çok Jean-Pierre Jeunet’nin görüntü yönetmeni olarak tanıdığımız Bruno Delbonnel’in algıyı bulanıklaştıran olağanüstü incelikli çalışması; Marina Koreneva, Yuri Arabov ve Sokurov’un senaryosunun gücüne güç katmış. Görüntü çalışmasının deneyselliği öykünün takibini hayli zor kılıyor. Bu ayrıksı görüntü çalışması, Faust‘u, konfeksiyon tipi izleyici için demir bir leblebi haline getirmiş.

Belirtmeden geçmeyelim: Doktor Faust’ta boy gösteren Johannes Zeiler‘se filmin kuşkusuz en önemli unsuru; bu varoluşçu karakterde oldukça üstün ve ayrıntılı bir kompozisyon çizmeyi başaran Zeiler, deyiş deyindeyse adeta göz dolduruyor.

Öze uyguladığı yapısöküm ve tercih ettiği deneysel biçim göz ününe alınacak olursa, Faust’un son dönemdeki edebiyat uyarlamaları arasında çok ayrı bir yere sahip olduğu inkâr edilemez.

* Not: Film Arası Dergisi’nin Temmuz-Ağustos sayısında yayımlanmıştır.

Faust

[xrr rating=5/5]

Yönetmen: Aleksandr Sokurov

Senaryo: Yuri Arabov, Aleksandr Sokurov, Marina Koreneva

Oyuncular: Johannes Zeiler, Anton Adasinsky, Isolda Dychauk

Yapım: 2011 / Rusya / 140 dk.

 

İlginizi çekebilir...

Vizyon

Alex Garland bize, çok da olası görünmeyen bir iç savaş filmi sunarken aslında zeminini sağlam bir temele oturtuyor.

Advertisement

tersninja.com (2008-2022)

  • Bizi takip et