BİZİ TAKİP ET...

Sitede ara...

Sevgili arkadaşım Ercan, aylar öncesinde “sinema tarihine damga vurmuş 10 western”den bahseden bir yazmış ve yazısına; “Western, bilinenin aksine sadece bir film türü değil, aslında Amerikan pop kültürünün en önemli kaynaklarından biridir” diyerek girmişti. Haklıydı, John Wayne’nin sağladığı adalet, babacanlık ve diğer erdemlerle sembolleşen klasik western Amerikan pop kültürünün “olduğu” olmasa da “olmaya öykündüğü” şeyleri açığa vuran bir türdü. Fakat, sinema tarihinin en başından bu yana varlığını korumasına rağmen, 60'lı yıllardaki sosyolojik değişimlere ayak uyduramaz hâle gelmişti. Artık kimse Amerikalıların kahramanlık hikâyeleriyle ilgilenmiyordu.

Liste

Sinemaya Yön Vermiş 10 Spagetti Western!

Sevgili arkadaşım Ercan, aylar öncesinde “sinema tarihine damga vurmuş 10 western”den bahseden bir yazmış ve yazısına; “Western, bilinenin aksine sadece bir film türü değil, aslında Amerikan pop kültürünün en önemli kaynaklarından biridir” diyerek girmişti. Haklıydı, John Wayne’nin sağladığı adalet, babacanlık ve diğer erdemlerle sembolleşen klasik western Amerikan pop kültürünün “olduğu” olmasa da “olmaya öykündüğü” şeyleri açığa vuran bir türdü. Fakat, sinema tarihinin en başından bu yana varlığını korumasına rağmen, 60’lı yıllardaki sosyolojik değişimlere ayak uyduramaz hâle gelmişti. Artık kimse Amerikalıların kahramanlık hikâyeleriyle ilgilenmiyordu.

İyi köt

Sevgili arkadaşım Ercan, aylar öncesinde “sinema tarihine damga vurmuş 10 western”den bahseden bir yazmış ve yazısına; “Western, bilinenin aksine sadece bir film türü değil, aslında Amerikan pop kültürünün en önemli kaynaklarından biridir” diyerek girmişti. Haklıydı, John Wayne’nin sağladığı adalet, babacanlık ve diğer erdemlerle sembolleşen klasik western Amerikan pop kültürünün “olduğu” olmasa da “olmaya öykündüğü” şeyleri açığa vuran bir türdü. Fakat, sinema tarihinin en başından bu yana varlığını korumasına rağmen, 60’lı yıllardaki sosyolojik değişimlere ayak uyduramaz hâle gelmişti. Artık kimse Amerikalıların kahramanlık hikâyeleriyle ilgilenmiyordu.

Kaan Kavuşan Kaan Kavuşan

ABD emperyalizmi Vietnam’a girmiş ve II. Dünya Savaşı’yla kazandığı krediyi tüketmişti. Özellikle Avrupa’da yayılan sosyalist dalga ve özgürlük hareketi pek çok Amerikan değerini demode hâle getirmişti. Artık kimse çiçekli battaniyelerle Kızılderilileri katleden Bufallo Bill’i kahraman olarak görmek istemiyordu.

Bu sırada imdada “Spagetti Western” yetişti. Nispeten kısıtlı bütçelerle ve büyük yönetmenlik becerileriyle üretilen bu İtalyan yapımı westernler, daha sonra Clint Eastwood ve Sam Peckinpach gibi büyük yönetmenlere de yol açarak klasik westernde de reform yapılmasına sebep oldular. 60’lar ve 80’ler arasında 600’ün üstünde spagetti western çekildiği söylenir. Biz de bunların arasından göze batanlara ve neden önemli olduklarına bakalım isterseniz…

A Fistful of Dollars

#1 A Fistful of Dollars / Bir Avuç Dolar (Sergio Leone, 1964)

Sergio Leone’nin Akira Kurosawa filmi Yojimbo’yu görür görmez aklında çakan bir şimşektir Bir Avuç Dolar. Büyük oranda İtalyan ve İspanyol bir teknik ekiple çekilmiş, başrol içinse Amerikalı oyuncu Clint Eastwood seçilmiştir. Filmin başkahramanı klasik bir western kahramanından oldukça farklıdır; ne bir şeriftir ne de bir aile babasıdır. Ne ak sütten çıkma ak kaşıktır ne de kasabasını koruyan bir fakir fukara babasıdır. Kendine ait bir onur anlayışı da olsa Clint Eastwood’un canlandırdığı “İsimsiz Adam” insanüstü silahşorlük yeteneklerini kendi çıkarları için kullanan bir oportünisttir. Bu yeteneğine eklenen karizmatik asabiyeti ve alaycı esprilerinin yardımıyla para kazanması zor olmayacaktır. Daha sonra Kurosawa’nın “Çok güzel bir film yapmışsınız, ama senaryosu bana ait aslında” deyip Leone’ye dava açmasına sebep olsa da Bir Avuç Dolar elde ettiği gişeyle Amerikan prodüktörlerin ellerini kavuşturmasına sebep olmuş ve türün furya haline gelişinde bir numaralı etken olmuştur. Tabii bir de Clint Eastwood’un doğuşuna…

#TheGoodTheBadAndTheUgly-Poster2 Il Bueno, Il Bruno, Il Cattivo / İyi, Kötü, Çirkin (Sergio Leone, 1966)

Benim için dünyanın gelmiş geçmiş en iyi filmi İyi, Kötü, Çirkin. Bu, sadece western türüne olan ilgimden gelmiyor. (Bu konuda objektif olduğuma yemin edebilirim!) Leone’nin türe imza haline gelen yakın çekimleri, stilize şiddeti aktarış şekli, düello sahnesindeki müthiş montajı ve adeta Nuri Bilge Ceylan filmlerinin fotoğraf gözüne sahip mekân/manzara kadrajlarıyla büyük de bir sanat filmidir çünkü. Ennio Morricone üstadın da dillerden ve ıslıklardan düşmeyen tema müziğiyle iyice ikonik bir hal almıştır. Clint Eastwood’un “İsimsiz Adam”ı filmde “İyi” olarak anılsa da asla saf bir iyiliğe sahip değildir, acımasızdır hatta. Lee Van Cleef’in “Kötü”sü bildiğimiz buz gibi kötüdür. Eli Wallach’ın müthiş “Çirkin”iyse kaypaklığı ve ‘köylü kurnazlığıyla’ aslında filmi çalan adamdır. Bu üç karakterin 186 dakikalık, hazine peşindeki hikâyesi için –işleyiş açısından- westernin İlyada’sı diyebiliriz.

a-pistol-for-ringo-movie-poster-1966-1020209150#3 A Pistol for Ringo / Ringo (Duccio Tessari, 1965)

Film, “Melek Yüz” adıyla anılan bir silahşörün dört adamı haklayıp hapse düşmesiyle açılır. Bu sırada bir başka yerde Clyde isimli bir adam ve kızı çiftliklerinde Noel’i kutlamaktadır ama bir banka soygunundan dönen Sancho ve çetesi onları esir alır. Clyde’ın kızıyla nişanlı olan kasabanın şerifiyse bu koşullarda hızlı silahşör Ringo’dan yardım almak zorundadır. Ringo eve sızacak, esirleri serbest bırakacak ve ödülden de pay alacaktır. Montogomery Wood adıyla (elbette ki Eastwood çağrışımlı) filmde yer alan Giuliano Gemma’nın ilk sıçrayışı spagetti western ve furyanın tutulması açısından önemlidir. 70’li yıllarda ülkemizde belki de Clint Eastwood’tan daha fazla seviliyordu Gemma.

django-1966-poster#4 Django (Sergio Corbucci, 1966)

Bir spagetti western hayranı olan Quentin Tarantino’nun saygı duruşunu –ismen olsa da- eksik etmediği Django aslında mavi gözlü, sert ve buz bakışlı Franco Nero’dan başkası değil. Amerikan İç Savaşı’nda savaşmış eski bir asker olan Django, peşinde sürüdüğü tabutla beraber geldiği kasabada pek de iyi niyetle karşılanmaz. Irkçı Amerikan Binbaşı ve Meksikalı haydutlar arasındaki savaşta kendi yolunu çizmek zorunda kalır. Fakat Django’nun bir de gizli bir ajandası vardır. Nero’nun karizmasıyla sürüklediği ve daha sonra seri haline gelen Django, -grafik olarak da olsa- ırkçılığa dair söyledikleriyle de önemlidir.

918sbCNjYtL._SL1500_#5 Ehi amico… c’e Sabata, hai chiuso / Sabata (Gianfranco Parolini, 1969)

Türk sinemasının “Çirkin Kralı” Yılmaz Güney ise, spagetti westernin “Çirkin Kralı” da Lee Van Cleef. O güne dek yapılan spagetti westernlerde karakterler daha çok silahına güvenen, genç ve yakışıklı anti-kahramanlardı. Lee Van Cleef’in Sabata’sıysa silahşördü silahşör olmasına ama fazla konuşmayan bir beyefendiydi. Sisteme kafa tutmasa da ezilenin yanında sayılırdı. Tabanca yerine tüfeğini kullanıyordu zorunda kalmadıkça. Kasabayı demir yollarına satmak isteyen bir grubun peşine taktığı “Banjo” lakaplı silahşörse banjosunun içinde taşıdığı tüfekle herkesi şaşırtıyordu. Şüphesiz pek görülmemiş bir yaratıcılıktı o dönemlerde.

#6 I Giorni Dell’Ira / Öfkeli Günler (Tonino Valerii, 1967)

Giuliano Gemma’nın “Bokçu” -filmde böyle kullanılıyor- Scott’ının hikâyesi. Bir “piç” olduğu için kasabalı tarafından aşağılanan ve tezek toplama görevi yapan Scott’ın hayatı, kasabaya gelen gizemli yabancı Frank Talby ile birlikte değişir. Aralarında kurulan usta-çırak ilişkisi, filmin temel dinamiğini oluşturur. Ama tabii ki Vahşi Batı belalıdır, bunu da hepimiz biliriz… Film öyle etkili olmuştur ki günümüze kadar pek çok westernde bu usta-çırak ilişkisine bir nevi dokunulmuştur; Tarantino’nun Django’sunun eğitim sahnelerinde saygı duruşu babında Öfkeli Günler’in tema müziği çalar meselâ…Filmin bir başka önemi Leone’nin yardımcısı Valerii’nin ilk ciddi çıkışı oluşu ve kahramanı güçsüz göstermekten çekinmemesidir.

Requiescant#7 Requiescant / Önce Öldür Sonra Dua Et (Carlo Lizzani, 1966)

Her spagetti western’severin listesinde olacağını sandığım bir film değil, Önce Öldür Sonra Dua Et. Ama aslında çok önemli ayrıntılara sahip. ‘Seçilmişlik’ mitinin spagetti westenle en iyi bütünleştiği filmdir bana sorarsanız. Başrol oyuncusu Lou Castel elini silahına aldığı andan itibaren, adeta tanrı vergisi bir şekilde nişan almaya başlar. Bir vaizin oğlu olan bu isimsiz çocuğa ilahi görevler biçilmiştir. Mark Damon’un da başrollerinden birinde oynadığı filmin önemli bir diğer rolüyse Pier Paolo Pasolini’nin ciddi uzunlukta bir rolde karşımızda oluşudur. Onun büründüğü devrimci Meksikalı rahip, ezen ulus/ezilen ulus konusunda bize bir şeyler söylüyor kesinlikle.

#8 Il mio nome è Nessuno! / Benim Adım Hiç kimse (Tonino Valerii, 1973)

Türk sinemasına aslında çok kötü bir etkisi olmuştur Benim Adım Hiç Kimse‘nin; Cüneyt Abimiz bu filmin ardından “Aaa kuşa bak” diyerek yumruklar çıkarmaya başlamıştır filmlerinde. Spagetti western ile komediyi harmanlayan film, bu türün tepe noktası. Wild Bunch adlı çetenin bu tür filmleriyle ünlü Terence Hill’in canlandırdığı “Hiç Kimse”ye sataşması ve çete elemanlarından birinin Fonda’nın canlandırdığı Jack Beauregard’a meydan okumasıyla gelişen dostluk, komedi unsurlarıyla harmanlanarak anlatılıyor. Daha önce Benim Adım Trinita ile bu türde şöhretlenen Hill’in en iyi filmi.

OUATITW_Still_09.tif

#9 Once Upon a Time in The West / Bir Zamanlar Batı’da (Sergio Leone, 1968)

Büyük bir hikâye Bir Zamanlar Batı’da. Daha önce Clint Eastwood yerine oynatmak istediği Charles Bronson’la nihayet çalışmayı başaran Leone’nin manifesto filmlerinden biri daha. Bu sefer daha Amerikan bir kadro var. Bronson’un yanı sıra Henry Fonda ve Jason Robards da filmin başrollerinde. Bir de tabii dönemin müthiş İtalyan güzeli Claudia Cardinale… Senaryo imzalarına bakarsanız Bernardo Bertolucci, Dario Argento ve Sergio Donati gibi son derece önemli sinemacıların isimlerini görüyorsunuz. “Bir spagetti western asla sadece bir spagetti western değildir!” Bu senaryoyla Leone’nin fotoğraf gözünün birleştiği bu eserde, Harmonica lakaplı, sürekli mızıka çalan hızlı bir silahşor, demiryolu inşaası için kasabalıya arazi sahipleri kan kusturan bir çeteyle karşı karşıya kalıyor. Müziği pek çok Türk dizisi ve filminde kullanılmıştır. (Merak etmeyin, Leone bir şey demez böyle şeylere!)

#10 Il Grande Silenzio / Büyük Sessizlik (Sergio Corbucci, 1968)

Jean Louis Trintignant’ın müthiş karizması Büyük Sessizlik‘in en büyük kozu. Boğazı zamanında kesildiği için konuşma yetisini kaybeden “Sessiz” lakaplı silahşör, kocası haydutlar tarafından öldürülen bir kadın tarafından tutuluyor. Film boyunca hiç sesini çıkarmayan Trintignant’ın yanı sıra filmin bir diğer özelliği ortamı westernlerin sıcak ve kumlu-topraklı ortamından, ormanlık ve karlı bir ortama çekmesi. Kaypak haydut Loco’yu Klaus Kinski’nin oynadığını da es geçmeyelim.

***

İlginizi çekebilir...

Vizyon

Alex Garland bize, çok da olası görünmeyen bir iç savaş filmi sunarken aslında zeminini sağlam bir temele oturtuyor.

Advertisement

tersninja.com (2008-2022)

  • Bizi takip et