BİZİ TAKİP ET...

Sitede ara...

Yaşam Şifresi (Source Code), böylesi bir tarihsel perspektiften bakıldığında, öncüllerine nazaran farklı bir rota izleyerek, türde farklı bir konuma yerleşiyor. Filmin ana kahramanı, Hava Kuvvetleri Komutanı Colter Stevens, (Afganistan’da daldığı) bir kabustan uyandığını düşünürken, kendisini farklı bir kimlikte, bir terör eyleminin içinde buluyor. Zamana karşı yarışan Stevens, bir banliyö trenini havaya uçuran teröristleri yakalamaya çalışırken, kendisiyle ilgili gerçeğin de peşine düşmek durumunda kalıyor.

Olağan Mevzular

Yaşam Şifresi (Source Code): “Kimliğimi kaybettim hükümsüzdür!”

Yaşam Şifresi (Source Code), böylesi bir tarihsel perspektiften bakıldığında, öncüllerine nazaran farklı bir rota izleyerek, türde farklı bir konuma yerleşiyor. Filmin ana kahramanı, Hava Kuvvetleri Komutanı Colter Stevens, (Afganistan’da daldığı) bir kabustan uyandığını düşünürken, kendisini farklı bir kimlikte, bir terör eyleminin içinde buluyor. Zamana karşı yarışan Stevens, bir banliyö trenini havaya uçuran teröristleri yakalamaya çalışırken, kendisiyle ilgili gerçeğin de peşine düşmek durumunda kalıyor.

Hollywood tarihine baktığımızda, bilim-kurgunun genellikle dönem içinde yaşanan ve toplumun bilinçaltındaki korkuları ele veren olayların dışavurumu şeklinde tezahür ettiğini söyleyebiliriz. Gerçekten de, kimi zaman Soğuk Savaş, kimi zaman Atom ya da yeni bir dünya savaşı korkusu olarak kendisini gösteren olgular, büyük çoğunlukla karamsar bir bakışla kendisini ortaya koymaktadır. (Türün korku ya da felaket filmleriyle iç içe girmiş klasikleri incelendiğinde geleceğe yön vermenin olanaksızlığı, insan eliyle gerçekleşen hataların getirdiği büyük felaketler, sonu zaferle bitse de istilaların yarattığı korku ortamının, Orson Welles’ten Romero’ya, Robert Wise’tan Byron Haskin’e, bir çok sanatçının temel meselesi olduğu görülebilir.)

Tuncer Çetinkaya

Özellikle Orwell veya Kafkaesk temalar ekseninde gündeme gelen 1984, Brazil, Fahrenheit 451, Blade Runner, Dark City, Matrix, Equilibrium, V For Vendetta gibi filmler, 80’lerde hız kazanan aksiyonla harmanlansa da geleceğe olumsuz bir bakış atmayı ihmal etmemiş; bunu gerçekleştirirken de felsefi bir arkaplana yaslanmaya çalışmışlardı. Böylelikle bilim-kurgunun sinemasal serüveni, -sessiz dönemlerden itibaren- geleceğe duyulan merakla başladığı yolculuğunu; güvensizlik, hayalkırıklıkları ve bolca karanlık tasviri eşliğinde umutsuzlukla noktalamış gibi görünüyordu.

Yaşam Şifresi (Source Code), böylesi bir tarihsel perspektiften bakıldığında, öncüllerine nazaran farklı bir rota izleyerek, türde farklı bir konuma yerleşiyor. Filmin ana kahramanı, Hava Kuvvetleri Komutanı Colter Stevens, (Afganistan’da daldığı) bir kabustan uyandığını düşünürken, kendisini farklı bir kimlikte, bir terör eyleminin içinde buluyor. Zamana karşı yarışan Stevens, bir banliyö trenini havaya uçuran teröristleri yakalamaya çalışırken, kendisiyle ilgili gerçeğin de peşine düşmek durumunda kalıyor.

Arkaplanının incelememenin olanaksız olduğu film, her ne kadar hızlı görüntüler eşliğinde ve çoğunlukla “katil kim?” sorusunun yanıtını bulmaya odaklanıyor gibi görünse de (Hitchcock’un Bir Kadın Kayboldu [Lady Vanishes, 1938] kulaklarını çınlatalım!) bizlere başka şeyler fısıldamayı ihmal etmiyor.

Stevens, Afganistan’daki bir barış elçisi ve bu “geri kalmış” ülkeye özgürlük getirmeyi hedefleyen ABD ordusunun da bir parçası (!). Sonradan, kutsal vazifesi yolunda “şehit” olmak üzere olduğunu öğreniyoruz; ama görevi bununla da son bulmuyor. Gelişen teknolojinin vardığı yeni noktaya işaret eden bir keşif, onu bambaşka bir kimlikle Ortadoğu’nun kurak topraklarından Chicago’ya taşıyor ve kahramanımızın, terörist avının biri bitmeden diğerine geçişine tanık oluyoruz. Bu noktada “kurtarıcı” figürünün temsiliyetinin altını çizmemek; başka bir deyişle böylesi bir “aklama” eylemine tanık olup, ona şapka çıkarmamak elde değil!

Filmin yan unsurlarından olup, onca hengame içinde “gürültüye giden” bir diğer mesele ise (paralel evrende) yeni bir kimliğe sahip olmak! Frankenheimer’ın Seconds (1966)’ından Antonioni’nin Yolcu (Proffession: Reporter, 1975)’suna, çeşitli dönemlerde karşımıza çıkan bir tema bu… Eski asker, yeni öğretmen Colter, sinema tarihindeki öncüllerinden bir kez daha ayrılıyor, yeni imajına (başlangıçtaki şaşkınlığı sayılmazsa) uyum sağlamakta zorlanmıyor; dahası -trende karşısında buluverdiği güzel Christina’nın varlığından olsa gerek- bu “yeni” durumdan vazife çıkarmayı da unutmuyor!…

Yaşam Şifresi, kurtarıcının geçmişini itinayla temizleyip, sözgelimi babasıyla olan duygusal ilişkileri çerçevesinde ona “insani” bir boyut kazandırırken, yeni misyonunu da göz önünde bulundurmayı ve ikinci bir şans vermeyi başarıyor. Halkaya, yaratıcı teknolojiyi bulan ve insanlığı terörizm belasından kurtarmaya çalışan masum yöneticiler de eklenince; savaş kazanılıyor, kötüler hak ettikleri cezaya kavuşuyor, saraydan kız kaçırılıyor ve mutlu mesut bir hayatın kapıları yeniden açılıyor.

Bütün bunların sonucunda, ilk filmi Ay (Moon, 2009) ile dikkat çeken ve Kubrick’in 2001: Uzay Macerası (2001: A Space Odyssey, 1968) filmiyle kıyaslanan bir yapıma imza atan yönetmen Duncan Jones’un bilim-kurgunun ruhunda var olan “karanlık bir gelecek betimlemesini” (tam da konjonktüre uygun biçimde) bir kenara bıraktığını ve paranoyadan bunalmış seyircinin rahatlamasını hedeflediğini söyleyebiliriz. Yaşam Şifresi, şaşırtıcı ve özgün sayılabilecek başlangıcı bir yana, hem terörün son bulduğu, hem de insanların yeni bir şansla yeniden doğabileceği pembe bir yarına olan inancıyla, janrın yelkenlerini, aksiyon ve romantizm rüzgarıyla şişiriyor ve onu güvenli sularda yüzdürmeyi tercih ediyor.

Yaşam Şifresi
Source Code
 

Yönetmen: Duncan Jones

Senaryo: Duncan Jones, Ben Ripley

Oyuncular: Jake Gyllenhaal, Michelle Monaghan, Vera Farmiga, Jeffrey Wright, Russell Peters, James A. Woods

Yapım: 2011, ABD / Fransa, 93 dk.

İlginizi çekebilir...

Advertisement

tersninja.com (2008-2022)

  • Bizi takip et