BİZİ TAKİP ET...

Sitede ara...

Misafir-le Görüşme

Kısa filmciyle uzun röportaj: “Amatör adamın kariyeri olmaz.”

kısa film yönetmeni mehmet bahadır er

Mehmet Bahadır Er. Kısa filmleri ödüller kazanmış, Avrupalı festivallerde seyirci karşısına çıkmış bir yönetmen. Şimdilik hafta sonu sinemaları dolduran kalabalıklar onu tanımıyor tabi. Ama ileride ne olur bilinmez. Çünkü Er kolları sıvayıp ilk uzun metrajlı filmi için çalışmaya başlamış bile. Ama biz bugünlük sorularımızı “Kısa Film camiasını temsil eden” Mehmet Bahadır Er’e yönelttik. Onu inşallah gelecekte “sinemalarda beğeniyle izlenen Arka Sokaklar (Kara Köpekler Havlarken) filminin yönetmeni olarak” da konuk edeceğiz sitemize.

Kısa filmlerin hep ödüller aldı bugüne kadar.Bu senin hem maddi hem manevi anlamda yeterli desteği aldığın, bu konuda şikayet etmemen gerektiği anlamına mı geliyor?

Kısa filmdeki alınan ödül bir şekilde yanlız olmadığınızı hissetmenize ve kişisel direnme gücünüzün ayakta kalmasına yarıyor. Maddi anlamda benim dört kısa filmim de kendi bütçesini aldığı ödüllerden çıkarttı, ama bu sektörün içine girmeme ya da hayatımı idame ettirmeme yetecek bir para olmadı hiçbir zaman, çünkü o ölçekte bir kısa film piyasası yok.
Genelde başka işler yaparak hayatımı kazandım. Şikayet edilecek birçok şey olmasına rağmen şikayet etmemizin bir anlamı yok, daha çok uğraşmak, kapalı olan kapıları da açmak zorundayız.

Festivaller, yarışmalar, sinema yazarları, sinema okulları hatta sponsorlar artık sinema sektörünün elemanları olarak kabul edilebilir. Bu elemanlar senin kariyerinde nasıl bir yeri oldu?

Evet, böyle bir grup insan bu camiayı oluşturuyor, öncelikle okuldan başlamak lazım sanırım; iyi bir okulda yedi senedir okuyorum(?) ve bir gün biteceğini umuyorum. Okul sistemli bir öğrenim ve üretim sürecine katkıda bulunuyor, fakat temelde insan ne yaparsa kendine yapıyor. Sonuçta sinema bir öz disiplin işi. Ben okuldan sebep birçok kişiyle tanışıp neyi nasıl yapmam ve yapmamam gerektiğini hızlı bir şekilde gördüm.

Kısa filmin bir gösterim mecrası olmadığı için festivaller ve yarışmalar seyirciyle temasınızı sağlıyor. Bu nedenle önemle ve saygıyla yaklaşılması gerekiyor.

Sinema yazarlarıyla doğrudan bir temasım hiç olmadı. Toplamda iki üç saatten fazla konuştuğum sinema yazarı da yok denecek kadar azdır, bu sebeple birşey söyleyemeyeceğim, fakat yaptıkları iş itibari ile sektörün yönetmen, yapımcı, seyirci kopukluğunu gidermek manasında üzerlerine önemli bir iş düşüyor.

Sponsor konusunda da durumum sinema yazarları ile olduğundan daha kötü. Her defasında sıfırdan bir daha… bunları genel hatlarıyla geçtikten sonra; benim bir kariyerim olduğunu düşünmüyorum. Çünkü kısa filmin üretim süreci ve seyirciyle pazarlanması(bilet)
kopuk ve bir sektör oluşturmamış durumda. Bu sebeple para kazanamadığımız için amatör konumundayız. Amatör adamın kariyeri olmaz.

Yurtdışındaki festivallere de katıldın, yabancı kısa filmcilerle tanıştın. Kısa filme nasıl bakıyorlar Avrupa’da, bizden farklı mı? Festivallerimizi karşılaştırabilir misin?

Yurt dışında kısa film daha organize ve daha nitelikli yapımlar var, kısa filmden sektöre geçebilmek anlamında daha olması gerektiği gibi bir düzen oturtmuşlar. Çalışan ekipler ve teknik imkanlar bizimkilerden daha iyi ama bunun ötesinde herkes yaptığı işe iş gözüyle yaklaştığı için sonucu bu disiplin farklılaştırıyor, yani fark teknikle oluşmuyor. Ama temel anlamda sinema bir yürek işi, yani cesur ve evrensel ve temiz filmler yaptığınızda, her yerde insan evrensel bir hisle doğru ve güzeli anlayabiliyor, bu anlamda bir problem yok. İyi niyet ve özveri anlamında Türkiye’deki kısa film festivalleri de çok iyi bence, sadece maddi farklar ve bu maddi farkların getirdiği rahat ve rahatsızlıklar var.

Amatörlük ve beş yıldızlı otel organizasyonu gibi iki uçta bir festival durumu var. Ve arası yok. Mesele festivalcinin festivalciye ya da kısa filmcinin kısa filmciye bakışı değil, yapımcı dağıtımcının kısa filme bakmayışı. Böyle olmayınca kısır bir döngü oluşuyor. Avrupa festivallerinde her an yanınıza bir yapımcı gelebiliyor, oyuncular ya da sektörde profesyonel olarak bulunanların katılımını sağlamışlar bu önemli. Seyirci yaş ortalaması ve yelpazesi de önemli. 60 yaşında kısa film yönetmeni ve veya 70 yaşında kısa film seyircisi gördüğünüzde bizim durumumuz ve bulunduğumuz nokta iyi anlaşılıyor. Ama olacak inançlıyız.

Kısa filmlerine bakınca özellikle Umut pahalı bir filme benziyor. Bu filmi çekecek bütçeyi denkleştirmek zor olmadı mı? Kısa film çekebilmek özellikle başlı başına bir macera olmalı bu anlamda? Bütçe dışında, hangi zorluklarla karşılaşıyor kısa filmciler?

Biz bu filmi de paradan daha çok ilişkilerle çekmeye çalıştık, bir produksiyon firmasına film için hesap çıkarmalarını söyledik. 30.000-40.000 liraya çekileceğini öğrendikten sonra MSGSÜ-STM stüdyolarına 5 kişilik bir arkadaş ekibiyle 200 metrekare dekor kurduk.

Lokomotif kameradan 35mm kamera, STM IŞIK’tan ışık malzemesi, Fono filmden laboratuvar desteği personel masraflarını karşılamamız karşılığında verildi. Ham filmi reklam şirketlerinin short end (çekimden kalan parça filmleri) toplayarak hazırladık. Filmi üç günde son derece özverili bir ekiple çektik. Çekimde ve sonrasında bir kısım para harcadık ama bu prodüksiyon firmasının hesapladığının %20 si kadardı, zaten ben bu parayı Zilzal filmimden kazanmıştım, sermayeyi yine kediye yükledik.

Film masrafını çıkarttı. Yurtiçinde birçok festivalde gösterildi ve yurt dışında da 20 kadar ülkede gösterildi, birşeyler de kazandı. Genelde çekmek istediğim film tarzı bu kadar durağan bir film değil ama klasik üslupta sektörün gereği teknik şartları kullanarak ve geniş bir ekiple çalışabileceğimi anlamama yardımcı oldu. Elimizi korkak alıştırmamamız gerektiğini gördük. Çekimi üç gün sürmesine rağmen post prodüksiyonu 8-9 ay sürdü, öncesi ve sonrasında inancınızı kaybetmeden bir motivasyon dahilinde çalışmaya devam etmeniz en önemli zorluk aslında.

Kısa metrajdan uzuna geçmek gerekir diye bir kural var mı sence? Doğrudan uzunla başlarsa yönetmen bu bir dezavantaj mıdır mesela… Ya da kariyeri boyunca kısa film çekme tercihi yapamaz mı bir yönetmen?

Uzunca konuştuğumuz gibi; kısa filmde para kazanılamıyor ve dağıtımı sıkıntılı olması sebebiyle, kısadan uzuna geçmek gerekiyor. Film çekerek öğrenilen birşey, bu sebeple bir anlamda denemelerinizi insanların iki saatlerini çalarak yapmanın alemi yok bence, kısa film çekmek yönetmeni daha avantajlı yapıyor diyebiliriz ama bu doğrudan uzunla başlayanların dezavantajlı olduğu anlamına da gelmiyor bence. Benim yazdığım 7-8 kadar kısa metrajlı hazırda çekmediğim projem var, bunlar içimden gelen iş olsun diye yazmadığım projeler. Bu sebeple uzun çeksem bile bunları da çekmek istiyorum. Kariyerinizi oluşturduğunuzda da bu ihtiyacı hissediyorsanız kısa çekmeye devam etmek lazım. Bunu yapamadığınıza iyi bir kısa olacak filmi sündüre sündüre uzun olarak çekme yoluna gidiyor insanlar, bu da seyirciye eziyet oluyor.

Kendi öykülerini çekenler daha büyük yönetmenler midir sence? Auteur yönetmenler başkalarının öykülerini çekenlere göre daha yüksek mertebede midirler? Sen kendi öykülerini çekmekte ısrar edenlerden misin?

Yazmak bir beceri ve imkan işi, içinizden gelen ve kaleminizin döndüğü birşeyler varsa yazmak ve çekmek gerekiyor, fakat güzel senaryolar size çekmeniz için geliyorsa ve okuduğunuzda yoğun bir his yaşıyabliyorsanız çekmeniz de gayet yerinde bir hareket. Kaldı ki iki akımın da iyi örnekleri saymakla bitmez. Böyle bir mertebe falan görmüyorum ben, yönetmenlik de bir mertebe değil. Bu bir iş, sinema yazım ve yaratım aşamasında bir sanat yapıtıdır, çekim ve dağıtım ağına girdiğinde ticari bir meseledir artık. Yönetmen burada bir icracıdır aslında. Senin benim gibi bir durum yoktur, film seyircinindir. Filmin sanat olmasını seyircinin beğenisi sağlar ve soyut bir meseledir. Bu üretimde kimin yazdığı kimin çektiği önemli değildir. Aslolan filmin seyircide oluşturduğu histir.

Artık herkes sinema filmi çekebiliyor sanki. Mahzun Kırmızıgül gayet düzgün bir film ile çıkabiliyor mesela. Cem Yılmaz daha yönetmen koltuğuna oturabiliyor. Bu işin sırrı nedir ve okulunu okuyanlar ne diyor bu işe? Benim de bir öyküm var, bu röportaj bitince ben de gidip bir film çekebilir miyim?

Ben okullular adına konuşamam ama kendi adıma seviniyorum, yani seyirci olarak izlediğimde beğeniyorsam filmi kimin yaptığına dair hiçbir problem yok benim için. Okula gitmiş bir insan sonunda yönetmen çıkacak diye bir garanti yok, eğitimli bilet de olabilir. İçinden gelen ve kati suretle inandığı bir projesi varsa gerekli şartları oluşturduğunda herkes film çekebilir, kalanı zaten zanaat ve organizasyon işi. Yani sinema dün icat edilmiş birşey değil, kaldı ki olsa ne olur, yirmibirinci asırda insanın elinden uçan da kurtulamaz, kaçan da. Bu işin sırrını bilmiyorum horoz misali yapıp gerisine karışmamak lazım.

Bir uzun metrajlı filmle uğraşıyorsun şu aralar. Bize biraz bahseder misin o filmden ve bu filmi çekmek için girdiğin mücadeleden…

Mücadele aynı varlık mücadelesi, biraz daha işin maddi ve organizasyon çapı büyüdü onun getirdiği sıkıntılar dışında bir dert yok. Dürüst insanlarla önemli anlaşmalar yaptık bunlar bizi rahatlatıyor. Yapım aşamasında da kısalarda elimizi kim tuttuysa onlarla çalışmaya devam ediyoruz. Samimi ve birbirini tanıyan bir ekip kurduk. Yürekli inançlı insanlar.
2008’in mümkünse ilk yarısında çekmek için çalışıyoruz. Ben düşünsel ve icraa anlamında yeterince bilenmiş durumdayım. Hikaye benim yaşadığım semtte benim gibi insanların var olabilme mücadelesini ve düzenle uyumunu anlatıyor. Günümüz istanbul hikayesi, yalansız bir film olsun diye uğraşıyoruz. Seyirciye filmi izlediğinde verdiği bilet parasına ve harcadığı zamanlarına değecek gerçek hislerle dolu bir film izletmek derdindeyiz.

Mehmet Bahadır Er Kimdir?

1982 Gölcük doğumlu olan Er, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sinema-TV Bölümü öğrencisidir. Goygoy, Zilzal, Umut ve Araf adlı yazıp yönettiği kısa filmleri vardır. Marmara Depremi’nden esinlendiği Zilzal başta olmak üzere dört filmi de festivallerden ödül ve övgülerle dönmüştür. İnsanlık Öldü mü? admı kısa filmin senaryosunu yazmıştır. Halen Arka Sokaklar – Kara Köpekler Havlarken adlı uzun metrajlı filmi üstünde çalışmaktadır. Film iki varoş delikanlısının şehrin kıdemli çakalları arasından sıyrılıp yırtma / sınıf atlama mücadelesini anlatmaktadır.

Ödülleri

GOYGOY -2004 (kısa film)

4. BİL’S Kısa Film Yarışması – En İyi Kısa Film
16.Ankara Uluslararası Film Festivali – En iyi 3. Kısa Film

İNSANLIK ÖLDÜ MÜ? (Senaryo) 2005

-Kısafilmciler Derneği ve Kültür Bakanlığı 4.Kısa Film Senaryo Yarışması Jüri Özel Ödülü

ZİLZAL -2005 (Kısa Film)

42.Antalya Altın Portakal Film Festivali – Jüri Özel Ödülü
2.Sony Entertaintment Kısa Film Yarışması – En İyi Film
5.İstanbul Bağımsız Filmler Festivali – En İyi Kısa Film
5.Audiovisuel Bakü Film Festivali – En İyi Öğrenci Filmi

2.Videologia Volga-Moskova Film Festivali – En İyi Film
5.Bil’s Kısafilm Yarışması –En İyi Film
2.Akbank Kısafilm Festivali – En İyi Film

27.IFSAK Kısa Film Yarışması –Jüri Özel
8.Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi 8.Kısa Film Yarışması – En İyi Film-Jüri Özel
1.Hilal Tv Kısa Film Yarışması- En İyi İkinci Film
3.İstanbul Çevre Filmleri Festivali – En İyi 3.Film

UMUT -2006 (KISA FİLM)

14.Adana Altın Koza Film Festivali – En iyi Kurmaca Kısa Film
6.İstanbul Bağımsız Filmler Festivali – Seyirci Özel Ödülü
4.Yıldız Kısa Film Yarışması– En İyi Kurmaca Film
1.Kısa Çek Uzun Olsun – En İyi Yönetmen
3.Ankara Kültürlerarası Film Festivali -En İyi Türk Filmi
3.Apple i-can Film Yarışması–En İyi Profesyonel Film Muziği
1.Sinepark Film Festivali-En İyi Drama Filmi Jüri Özel+Canon En İyi Görüntü Yönetmeni
1.Kristal Klaket Kısa Film Yarışması- Jury Özel Özel Ödülü

ARAF (The Heights) 2007 kısa film

2.Kısadevre Film Festivali – En İyi İkinci Film

İlginizi çekebilir...

Advertisement

tersninja.com (2008-2022)

  • Bizi takip et