BİZİ TAKİP ET...

Sitede ara...

Kökleri yarım yüzyıla dayanan, sinema tarihinin en uzun soluklu serisi 'James Bond', bu hafta gösterime giren Skyfall ile yolculuğuna devam ediyor. İngiliz casusa bir kez daha Daniel Craig’in hayat verdiği yapımın yönetmenliğini, filmografisinde Amerikan Güzeli, Azap Yolu, Hayallerin Peşinde gibi önemli eserler bulunan Sam Mendes üstleniyor.

Bir Film Hakkında

James Bond paranoya diyarında!

Kökleri yarım yüzyıla dayanan, sinema tarihinin en uzun soluklu serisi ‘James Bond’, bu hafta gösterime giren Skyfall ile yolculuğuna devam ediyor. İngiliz casusa bir kez daha Daniel Craig’in hayat verdiği yapımın yönetmenliğini, filmografisinde Amerikan Güzeli, Azap Yolu, Hayallerin Peşinde gibi önemli eserler bulunan Sam Mendes üstleniyor.

Kökleri yarım yüzyıla dayanan, sinema tarihinin en uzun soluklu serisi ‘James Bond’, bu hafta gösterime giren Skyfall ile yolculuğuna devam ediyor. İngiliz casusa bir kez daha Daniel Craig’in hayat verdiği yapımın yönetmenliğini, filmografisinde Amerikan Güzeli, Azap Yolu, Hayallerin Peşinde gibi önemli eserler bulunan Sam Mendes üstleniyor.

Tuncer Çetinkaya

İstihbaratçılık serüvenine 2. Dünya Savaşı yıllarında başlayan ve sıkı bir casus olduğu söylenebilecek Ian Fleming’in 1953 yılında, Casino Royale adlı eserinde okurla buluşan ‘James Bond’, tipik bir Soğuk Savaş kahramanıydı. Norman Mailer’in “insanlık tarihinin en berbat onyıllarından biri” olarak tanımladığı 50’ler dünyasında komünistlere hak ettiği dersi vermeye kararlı görünen, McCarthy cephesinin sadık hizmetkârı, teşkilatın adam öldürme yetkisi verdiği iki sıfır sahibi ender ajanlarındandı.

Gücünü yalnızca bileğinden değil, teknolojiden de alan kahramanların öncüllerinden sayılan ‘Bond’un serüvenlerini, Umberto Eco’nun analizleriyle bir arada düşünmekte yarar var: Şeytani bir zekâya sahip olan korkunç görünüşlü, Batı’nın temsil ettiği değerlere düşman, paranoyak “kötü” ve karşısındaki ‘Bond’! “Büyük Patron’un ‘Bond’a görev vermesiyle başlayan, ‘Bond’la ‘kötü’nün karşılaşmasıyla, önce kötü’nün ‘Bond’u yakalaması ve işkence etmesi; ama sonunda mutlaka Bond’un zafer kazanmasıyla biten, değişmez kuralı Bond’un mutlaka kazanması olan bir maç.”

Özel ve seçkinciliği körükleyen zevkleri, karşı konulamayan cazibesi ve M16 için gözünü kırpmadan savaşırken dahi olguları kişiselleştirmeyi ihmal etmeyen bireyciliği ile en çok Sean Connery’de ifadesini bulan ‘Bond’ filmleri, Lazenby faciası sayılmazsa 1971’e kadar sorunsuzca yoluna devam etmişti. Oyuncunun yasal boşluktan faydalanarak tek film için döndüğü Asla Asla Deme dışında Roger Moore’un yorumladığı yedi serüven, mizahın boyutlarında farklılaşma ve fantastik öğelere daha fazla yaslanma gibi yenilikler içerdi. Araya giren Timothy Dalton kompozisyonunun, perdeyi boydan boya kaplayan bir düzine üstün adam arasında “gürültüye gittiği” 80’lerin sonunda, kahramanımız için tehlike çanları çalıyordu! ‘Bond’ tarihindeki en uzun bekleyiş anlamına gelen altı yıllık ayrılığın ardından Pierce Brosnan’da karar kılan yapımcılar, 1995–2002 yılları arasına yayılan dört macerada bir yandan çizilen karizmayı tamir etmenin, diğer yandan da ajanı yenilenen teknolojiyle donatmanın yollarını aradılar. Sonuç, giderek yükselen gişe rakamlarına karşın yeni bir tıkanmayı beraberinde getirmişti. Başka Gün Öl‘ün gösterime girdiği günlerde adından söz ettiren ajanın adı ‘Bond’ değil, ‘Bourne’ idi!

Bourne formülü

Robert Ludlum tarafından 1980’de kaleme alınmasına rağmen etkisini 2000’lerde gösteren ‘Bourne’ evreni, anlamını 11 Eylül saldırılarından sadece bir yıl sonra bulmaya başladı. Bond filmlerinin ruhuna işleyen mizah duygusunun ve güç gösterilerinin yerini soğuk bir atmosfere bıraktığı yeni dünyanın baş aktörü, hafızasını kaybetmiş, düzenin kirli işlerini yaptıktan sonra bir kenara fırlatılan ve kendisini hiçbir konuda güvende hissetmeyen ‘Jason Bourne’den başkası değildi. Derin komploların ve entrikacılığın başlıca siyaset haline dönüştüğü 21. yüzyıl ortamına ayak uydurması hiç de kolay olmayan ‘James Bond’, işe bir kez daha suretini değiştirerek başladı. Daniel Craig’li yeni dönem, ezberi bozma pahasına, ‘Bond’u yeniden yaratarak ve sarsılmaz imajda rötuşlar yaparak Casino Royale‘i inşa etmeye koyuldu: Yeni ‘Bond’; cesaretinin yanı sıra, duygularıyla aldığı yanlış kararları, günahları ve sevaplarıyla küllerinden doğmayı başarmıştı.

Bir bölümü Türkiye’de çekilen Skyfall‘da saldırıya uğrayan ve temelleri sarsılan M16’yı yeniden inşa etmeye çalışan ajanımızı, paranoya duygusunun hâkim olduğu yeni bir serüvende, gizemli düşmanı Silva’nın karşısında izleyeceğiz. Bakalım formül bir kez daha tutacak mı ve ‘Bond’, kuralları değişen oyunun aktörü olarak yaşamayı sürdürebilecek mi?

Skyfall

Yönetmen: Sam Mendes

Senaryo: Neal Purvis, Robert Wade

Oyuncular: Daniel Craig, Javier Bardem, Naomie Harris

Yapım: 2012 / ABD-BK / 143 dk.

 

 

İlginizi çekebilir...

Vizyon

Alex Garland bize, çok da olası görünmeyen bir iç savaş filmi sunarken aslında zeminini sağlam bir temele oturtuyor.

Advertisement

tersninja.com (2008-2022)

  • Bizi takip et