BİZİ TAKİP ET...

Sitede ara...

Dark Floors -gayet belli ki- 2006 yılında Eurovision Şarkı Yarışması'nı kazanan, zombivari yaratık ya da canavar kostümlü elemanlara sahip heavy metal grubu Lordi'nin yükselen şöhreti tükenmeye başlamadan elini çabuk tutmaya çalışmış yapımcıların bir marifeti..

Olağan Mevzular

Lordi Sirki İftiharla Sunar: Dark Floors (Ölüm Kapanı)

Dark Floors -gayet belli ki- 2006 yılında Eurovision Şarkı Yarışması’nı kazanan, zombivari yaratık ya da canavar kostümlü elemanlara sahip heavy metal grubu Lordi’nin yükselen şöhreti tükenmeye başlamadan elini çabuk tutmaya çalışmış yapımcıların bir marifeti..

Korku ya da gerilim filmi her ortamda çekilebilir kuşkusuz; lakin, siz de hak verirsiniz ki yaşam ile ölümün yollarının sıkça kesiştiği -bir başka deyişle- Azrail’in bizzat en çok dolaştığı yerlerden olan, mütereddit floresanlı, tekinsiz hastane koridorları bu iş için en uygun mekanlardır.. Bu sebeple çoğu korku filminin -en azından bir bölümü- hastanede geçer..

Numan Serteli

Özümü yazmaya cezbedecek ‘yeni vizyon’ bir film yokluğundan hareketle, şimdi burada bahsetmeyi arzuladığım -DVD’den izlemeli- film, tamamı hastanede geçen bir yapım.. Hatta, Dark Floors adlı 2008 yılı yapımı bu film, koskoca hastane binasıyla yetinmeyerek, onun paralel evrendeki eşini de devreye sokmaktadır ki görmelere seza!

Buyrunuz Hastaneye -pardon- Sirk’e

Fahri bir psikiyatr olarak -done azlığından- epilepsi mi yoksa otistik mi olduğu teşhisini koyamadığım; ancak, ‘kafadan gayr-i musella’ olduğuna da emin olduğum bir kız çocuğudur Sarah.. Bu sabah, yattığı hastanenin ’emar’ aletine sokulan Sarah (Skye Bennett) nedeniyle, enerjisi kesintiye uğrayan makine, orasından burasından dumanlar çıkararak, iflasını oracıkta ilan eder..

Göz nahiyesi hariç- uzun saçları, manyak bakışlarıyla uzak doğunun o meşhur korku filmi kızlarına layıkıyla benzetilmiş kahramanımız, kafası ne denli aşkın boyutlu bir dalga neşrediyorsa artık, koskoca makinayı bozmuş; şimdi de ‘refakatçi’ babasına mızmızlanarak -acilen- kırmızı pastel boya istemektedir..

Baba Ben (Noah Huntley)’in ittiği tekerlekli sandalyede otururken bir yandan da önündeki kağıtlara resim sanatının nadide örneklerini -bol bulamaç- icra etmekte olan kızımızın bu boya istekleri bitecek gibi değildir.. Bunu gören babası, hem bu aşırı boya israfına bir son vermek, hem de makinaları entipüften bu hastanede, kızına yeterince iyi bakılmadığına kanaat getirerek ortamdan uzamaya karar vermiştir..

‘Genç ve yakışıklı’ babayla kızı, hastaneden ayrılmak üzre asansöre yönelir; lakin, bu kararı kesinlikle tasvip etmeyen ‘genç ve güzel’ hemşire (Dominique McElligott), duruma müdahale ederek onları iknaya çalışır.. Tam da bu sırada hırpani kılıklı yaşlı bir adam hasta kıza yaklaşarak alengirli bi şeyler saçmalar ve ortamdan uzaklaşır.. Baba kararlıdır ve gidilecektir..

Kızıyla bindiği asansörde, malum hemşire, zenci bir güvenlik elemanı, gizemli laflar eden o yaşlı adam ve elinde bir çanta ve de oyuncak ayı taşıyan, ‘gıcıklık kontenjanından’ ekibe dahil edildiği her halinden belli bir başka adamla birlikte toplam altı kişilerdir. Bu ekip, zamanla peyda olacak ‘meşhur’ canavarları saymazsak eğer bu filmin de kadrosunu oluşturmaktadır..

MR aletindeki arıza henüz uyandırmadıysa eğer, şimdi de asansördeyken elektriklerin kesilmesi -yeterince tecrübeli seyirci için- olayımızın başladığının da işareti gibidir. Yeniden çalışan asansörün durduğu katlarda kimseler yoktur gayrı; ne hastalar, ne de hastane personeli..

Ne olduğunu anlamayan ve acayip seslerin duyulduğu katları dolaşan ekip, gözleri oyulmuş yaşlı bir kadınla karşılaşınca iyice panikler. Bu arada, aydınlık hastane koridorları zaman geçtikçe kararmaya, duvarlar, kapılar kirlenmeye, eskimeye başlar.. Buna paralel olarak, kâh hortlak, kâh zombi türünden korkunç yaratıkların saldırısına uğrayarak (Tabancayla ateş edeni bile var!), birer birer eksilmektedirler. Yardım için kullandıkları diyafon ya da telefonlar hiç bir işe yaramamakta, en fazla, kendi seslerini yeniden işitmektedirler.

Söylemeden geçmeyeyim ki hasta kız Sarah, bütün bu olup biten hengamede -aralıksız olarak- hem de ortama uygun dehşette desenli tablolar yapmayı sürdürmektedir.. Şimdiden müjdeleyecek olursam: Filmin sonuna geldiğimizde, bu tabloların sayısı kızımızın bir sergi açabilmesi için yeterli olacaktır..

Habire gözümüze sokulan ‘duran saatler’den de anlıyoruz ki bütün göstergeler, grubun yaşadıkları o ‘farklı zaman’ haricindeki ‘gerçek’ hayatın, asansöre bindikleri andan itibaren ‘donduğunu’ işaret etmekte gibidir.. Bakalım hayırlısı..

Lordi’li Korku Tüneline Hoş Geldiniz

“Ne hayırlısı ağbicim!?” dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız bu mevcut durumun hayırlı olacak hiç bir yanı yoktur; ne filmdeki ‘zavallı’ kahramanlar için, ne de durup dururken bu ‘kifayetsiz’ filmi seyretmeye kalkışan biz zavallı seyirciler için..

Dark Floors -gayet belli ki- 2006 yılında Eurovision Şarkı Yarışması‘nı kazanan, zombivari yaratık ya da canavar kostümlü elemanlara sahip heavy metal grubu Lordi’nin yükselen şöhreti tükenmeye başlamadan elini çabuk tutmaya çalışmış yapımcıların bir marifeti..

Elinde hazır, makyajıyla, kostümüyle tam teçhizatlı beş adet canavar varken, onlardan bir korku filminde yararlanmamanın salaklık olacağını düşünen filmcilerin; hastane koridorlarında mahsur kalmış insanların karşısına bu yaratıkları sırayla çıkararak, onları korkudan altlarına sıçtırtmanın gayet iyi ve yeterli bir fikir olduğundan hiç şüpheleri yok gibidir.. Ya da birazcık şüpheleri vardır ki senaryoya bir de ‘cin çarpmış’ bakışlı, küçük kızı eklemişler.

Eklemişler de n’olmuş? Hiç!

Belli ki bütün bu gerçeküstü dünyada, hatta ‘paralel evren’ dekorlu hastanede olan bitenlerin, canavarların, koridorlar dolusu ölülerin falan bir manası, bir nedeni olması gerektiğini akıllarına bile getirmemişler..

Canavarların ortaya çıkacağını ya da kötü şeyler olacağını herkesten önce hissederek huysuzlaşan küçük kızın (Bir nevi, depremi önceden algılayan hayvanat misali) bu marifetini ve tuhaf hallerini -biraz zorlayarak- hastalığına bağlasak bile; bütün bu kâbusu yine aynı kızın oluşturarak, bir sürü insana tüm dehşetiyle yaşatabileceğini iddia edecek bir allahın ya da şeytanın kulu, galiba Lordi’nin içinden dahi çıkamayacaktır..

Daha önceden grubun kliplerini yöneterek, ilk sinema filmi deneyimine böylece hak kazandığını sandığımız yönetmen Pete Riski, ne imgesel, ne simgesel, ne de bilimsel hiç bir şey söylemeyen uydurma bir senaryoya sahneler çekerek kotardığı bu film sonrası, “Pek de güzel gizem yaptım lan” demenin hazzını yaşamış olmalı..

Nereden ve neden geldikleri belirsiz, hayaletten zombiye anında geçiş yapma kabiliyetli Lordi elemanlarının, bir lunaparkın korku tünelinden çıkarcasına insanları korkutma gayretleri ne kadar acınasıysa, korkunç görüntülerine karşın bir tekmede ekarte edilmeleri de o kadar gülünçtü. Keşke bi de finalde bir araya toplanıp, birinci geldikleri o örovizyon şarkısını icra etselermiş, doğrusu cuk otururmuş!

Filmin en iyi becerilmiş yönü olarak -zaten ezelden rahatsız edici özelliği olan- hastane bölümlerinin kullanımı ve yine oraların huzursuz, tekinsiz atmosferinin oluşturulması gösterilebilir.. Hatta, başlangıçtan Lordigillerin ortaya çıkışına kadar ki kısa süreli ‘giriş’ bölümünde filmin gayet iyi gittiği de söylenebilir.. Yalnız daha sonra öylesine bi irtifa kaybı yaşanıyor ki filmin hiç bi şekilde iler tutar yeri kalmıyor. Zaten üzerlerine yapıştırılmış gibi duran tip özellikleriyle, her biri birer klişe abidesi olarak -derinliği sıfır mertebesinde- bırakılmış karakterlerle dolu bir senaryodan vasat bir film çıkarmak bile zor olsa gerek..

“Peki ağbicim, bunca beğenmediğin filmi neden yazıyorsun ki öyleyse?” diye soran sayın okuyuculara (Evet.. İnanılır gibi değil ama böyle bir okuyucu tipi de var yani), ben de en azından: “Neden bendenizi, arada sırada da olsa şöyle ağız tadıyla zayıf not vermek zevkinden mahrum bırakmak istiyorsunuz ki?” deyu sormak da isterim doğrusu..

Otur, 4!

Dark Floors (Ölüm Kapanı)

Yönetmen: Pete Riski

Senaryo: Pekka Lehtosaari

Oyuncular: Skye Bennett, Noah Huntley, Dominique McElligot, Leon Herbert, Ronald Pickup, William Hope, Lordi

Yapım : 2008, Finlandiya, 87 dk.

İlginizi çekebilir...

Basın Bülteni

61. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali dopdolu programıyla sürerken film ekipleri de gösterim sonrası seyirciyle buluşup soruları cevaplamaya başladı.

Basın Bülteni

7-15 Kasım tarihlerinde gerçekleşecek 35. Ankara Film Festivali’nin Ulusal Uzun Film Yarışması’nın filmleri belli oldu. Bu yıl 45 filmin başvurduğu festivalde finale kalan 10 film, Onur Saylak başkanlığındaki jürinin karşısına çıkacak.

Advertisement

tersninja.com (2008-2022)

  • Bizi takip et