BİZİ TAKİP ET...

Sitede ara...

Andrej Nikolaidis, Karadağ’ın en tanınır kalemlerinden; 2011’de Sin adlı romanıyla Avrupa Birliği Edebiyat Ödülü kazanan Nikolaidis, ayrıca bölgenin demokratikleşmesi sürecinde de önemli bir rol oynamış. Ülkemizde pek bilinmeyen yazarın Türkçe’deki ilk romanı Kıyamet, kısa bir sürede ikinci baskısını yaptı. Adriyatik kıyısındaki Ulcinj’de işlenen bir cinayetin izini süren Kıyamet, kağıt üzerinde polisiye gibi görünse de, aslında polisiye bir vakayla açılan hikayesini üç kanala yayan baba-oğul karmaşası üzerine kurulu edebi açıdan oldukça doyurucu bir yapıt.

Ercan Dalkılıç

‘Baba’yla Yüzleşmek (Andrej Nikolaidis – Kıyamet)

Andrej Nikolaidis, Karadağ’ın en tanınır kalemlerinden; 2011’de Sin adlı romanıyla Avrupa Birliği Edebiyat Ödülü kazanan Nikolaidis, ayrıca bölgenin demokratikleşmesi sürecinde de önemli bir rol oynamış. Ülkemizde pek bilinmeyen yazarın Türkçe’deki ilk romanı Kıyamet, kısa bir sürede ikinci baskısını yaptı. Adriyatik kıyısındaki Ulcinj’de işlenen bir cinayetin izini süren Kıyamet, kağıt üzerinde polisiye gibi görünse de, aslında polisiye bir vakayla açılan hikayesini üç kanala yayan baba-oğul karmaşası üzerine kurulu edebi açıdan oldukça doyurucu bir yapıt.

andrej nikolaidis

Andrej Nikolaidis, Karadağ’ın en tanınır kalemlerinden; 2011’de Sin adlı romanıyla Avrupa Birliği Edebiyat Ödülü kazanan Nikolaidis, ayrıca bölgenin demokratikleşmesi sürecinde de önemli bir rol oynamış. Ülkemizde pek bilinmeyen yazarın Türkçe’deki ilk romanı Kıyamet, kısa bir sürede ikinci baskısını yaptı. Adriyatik kıyısındaki Ulcinj’de işlenen bir cinayetin izini süren Kıyamet, kağıt üzerinde polisiye gibi görünse de, aslında polisiye bir vakayla açılan hikayesini üç kanala yayan baba-oğul karmaşası üzerine kurulu edebi açıdan oldukça doyurucu bir yapıt.

Ercan Dalkılıç (2)

 Ercan Dalkılıç

Biraz konudan bahsedelim: Haziran’ın ortasında küçük sahil kasabası Ulcinj’de soylu bir ailenin katledilmesiyle polis soruşturma başlatır. Polis tarafından sıradan bir vaka olarak gürülen bu katliam, kahramanımız dedektif tarafından ele alınacaktır. Bu sırada da çok garip bir olay yaşanır: kar yağmaya başlar! Haziran ayında yağan kar, bütün dünyayı sona götürecek felaketin habercisi midir?

Tabii burada bahsettiğimiz, Roland Emmerich filmlerinde gördüğümüz türden bir felaket değil! Nikolaidis, bu felaketi bir yüzleşme aracı olarak kullanıyor kitapta. Felaketi gerekli olarak görüyor Nikolaidis, asıl felaket ona göre bir felaketin olmaması hatta. Çünkü felaketle birlikte ‘büyük bir günah çıkarma alanı’na dönüşen evrende ne kadar yalan varsa açığa çıkıyor. Ulcinj’de birbirinin karısıyla yatan, birbirinin malını çalan, gizli kapaklı iş yapan herkes, felaketin (kitapta sürekli “son” olarak bahsetmiş yazar) yaklaşmasıyla günahlarından arınmak için tüm kirli çamaşırlarını ortaya seriyor! Gerçekten de kıyamet bir nevi çözüm haline geliyor yani, Nikolaidis’in belirttiği gibi.

Kıyamet

Romanını çatarken yoğun bir kültürel referansla başbaşa bırakıyor bizi Andrej Nikolaidis: Dedektifinin işyeri Büyük Uyku, Malta Şahini, Çin Mahallesi gibi filmlerin afişleriyle dolu. Bunla birlikte romandaki betimlemelerde de bazı eserlere göndermeler mevcut. Sözgelimi karakterin öfkesini anlatırken, bir anda Kubrick’in 2001‘indeki kocaman siyah kayanın göğsünün üzerine bindiğini söyleyebiliyor yazar. James Joyce, Kafka, Borges ve daha birçok yazarın isminin de anıldığı Kıyamet’in bu bakımdan ‘yeni’ olduğunu iddia edebiliriz. Zira post-modern edebiyatta da pek tercih edilmiyor böylesi yöntemler. Daha çok sinemada rastlıyoruz bu tip bol göndermeli eserlere.

Kıyamet’in güçlü altyapısının en büyük harcı ise dedektif ile daha önce hiç görmediği oğlu Emmanuel ile arasındaki maille yapılan yazışmalar. İlkin kim olduğunu anlayamadığınız Emmanuel, sonradan romanın gizli öznesi olup gidişata büyük etkide bulunuyor. Bir psikiyatri  koğuşundan yazıyor bu mailleri Emmanuel; hayli refah bir hayat geçirmesine rağmen, küçüklükten itibaren yakasını bırakmayan fiziksel rahatsızlıklar –ki bu hastalıkların kökünde kuşkusuz ki ‘baba’ var- ve sonrasında gelen bayılmalar sonucunda kendisini buraya hapset(tir)miş. “Hayat vermek, can almaktan çok daha yıkıcı ve meşum bir güçtür. Ne kadar sakil ve budala olursa olsun yaşayan her mahlukta bu güç vardır. Her babanın baba olmasının tek sebebi bu güce karşı koyamamasıdır.” Dolayısıyla çocuk da, yani burada Emmanuel de ömrünün sonuna kadar, babalık denen bu gücün bedelini ödeyecektir.

z1306j59Zagreb, 13.06.2012. (pogled)- Andrej NIKOLAIDIS- Foto  Darko JELINEK

Kıyamet’in bir yerinde Dr Schulz, Lacan portresinin altına oturarak şunları söylüyor: “Bir kitabı yok etmek, babalık denen dramın son noktasıdır. Bir kitabı yakan oğul, Baba’ya ve onun söz konusu kitapta yer alan Yasa’sına karşı isyan etmiş olur. Ama kendi eserini yakan bir Baba, oğlunu kendi isminden ve Yasa’sından mahrum bırakır.”

Yakılmış bir kitap, baba ile oğulun arasındaki bağın ortadan kalktığı yer ise Kıyamet gibi bir kitabın yazılmış olması kopuk olan bağın kurulması anlamına gelir açık bir biçimde. Zira, babanızı öldürmek için (kitap) yakarsınız (Freud, Totem ve Tabu’da ilkel kabilelerde özürlük isteyen oğulların despot babaları öldürdüğünü belirtir.), babanızla yüzleşmek için (kitap) yazarsınız. Kafka da böyle yapmamış mıydı?

KıyametKıyamet

Andrej Nikolaidis

Aylak Kitap

124 s.

 

İlginizi çekebilir...

Vizyon

Alex Garland bize, çok da olası görünmeyen bir iç savaş filmi sunarken aslında zeminini sağlam bir temele oturtuyor.

Advertisement

tersninja.com (2008-2022)

  • Bizi takip et