BİZİ TAKİP ET...

Sitede ara...

Kariyeri irdelendiğinde Çağan Irmak her sinema filminde gelişme gösteren, eksiklerini gideren bir yönetmen olarak karşımıza çıkar. Kendisinin bile hatırlamak istemediği Bana Şans Dile (2001) filmiyle seyirci karşısına çıktığında daha emekleme devresinde bile değildir.

Ege Görgün

Bir popüler kültür furyası yaratıcısı olarak Çağan Irmak ve Dedemin İnsanları

Kariyeri irdelendiğinde Çağan Irmak her sinema filminde gelişme gösteren, eksiklerini gideren bir yönetmen olarak karşımıza çıkar. Kendisinin bile hatırlamak istemediği Bana Şans Dile (2001) filmiyle seyirci karşısına çıktığında daha emekleme devresinde bile değildir.

Bazı yönetmenler vardır, ilk filmleriyle adlarından öyle söz ettirirler ki, sonrasında çektiği filmlerin çoğu – hatta bazen hepsi- o filmin gölgesinde kalır. Bazı yönetmenler ise yavaş yavaş “olurlar”, her filmlerinde daha iyiye giderler. Türkiye’nin şartları daha çok ikincisine imkan tanır zaten. Bu ülkenin gerek sektörel gerek sine-iklimsel gerekse de egosal şartları ilk film olarak dört başı mahmur bir yapım ortaya koymaya pek müsait değildir. Ama arada 9, Sonbahar ya da Yazı Tura gibi flmler çıkar tabi.

 Ege Görgün (Landlord)

Kariyeri irdelendiğinde Çağan Irmak her sinema filminde gelişme gösteren, eksiklerini gideren bir yönetmen olarak karşımıza çıkar. Kendisinin bile hatırlamak istemediği Bana Şans Dile (2001) filmiyle seyirci karşısına çıktığında  daha emekleme devresinde bile değildir. O film Çağan Irmak’ın bugünkü noktada olacağının herhangi bir ipucunu vermemektedir.  Ancak televizyon dizilerinde edindiği tecrübelerle ikinci sinema filmi Mustafa Hakkında Herşey’i yaptığında (2004) şaşırtıcı bir atılım yapan genç yönetmen emekleme dönemine geçiş yapar. Kurgusundan karakter inşasına eksiği gediği çoktur bu filmin ama şeklen ve fikren genç bir yönetmenin potansiyelini ortaya koyması açısından önemlidir.

2005’te çektiği Babam ve Oğlum ile hem vizyon hem de eleştirmen kriterleriyle “patlama” diye adlandırılacak bir başarı yakalar Çağan Irmak. Bu sinema yazarına göre ise hala emeklemektedir, dramaturji, oyuncu yönetimi konusunda kazanacağı pek çok tecrübe vardır daha. Ancak fikri insanların ruhuna hitap edecek bir hikaye ve karakterlere dönüştürmenin sırrını keşfetmiştir artık. Anlatım tarzı oturmaya başlamıştır.

2007’de Ulak’la cesur bir denemeye girişir ve Babam ve Oğlum’dan aldığı cesaretle büyük ve stilize bir hikaye anlatmanın peşine düşer Irmak. Hem onun için, hem de Türk sineması için olumlu bir deneme olsa da, onun gerçek potansiyelini ortaya koyan bir başarı söz konusu değildir. Yine de bu zor hikayeyi vasatın altına düşmeden aktarması, şekil açısından – sanat yönetimi, atmosfer, görsellik vs. – bizim sinemamızın ancak hayal edeceği bir başarı yakalaması emekleme dönemi artık sona erdiğini ilan etmektedir.  “Emekleme” kelimesi sizi şaşırtmasın. Bu Irmak’ın potansiyeliyle ilgili bir değerlendirmedir. Yoksa Türk sinemasında pek çok yönetmen Irmak’ın emekleme devresinde ulaştığı ustalığa bile erişmemiştir, erişememektedir.

Issız Adam (2008) ile – tabi yine bu yazara göre – o ana kadar ki en iyi, en “olmuş” filmine imza atar. Hikayesini, karakterlerini, atmosferini yaratırken neredeyse kusursuzdur. 2009’da Karanlıktakiler ile bir kez daha aşar kendini ve yeni zirvesine belirler. Bu sinemasal başarısında popüler sinemaya bu seferlik belli nispette sırt çevirmesinin de  büyük katkısı vardır. 2010’da Prensesin Uykusu’nda popüler sinemaya affetirir kendini adeta ve anaakım sinemanın tüm gereklerini mükemmel biçimde yerine getirir. Bunu yaparken sinemaya ihanet etmez. Seyircinin de, eleştirmenin de gönlünü hoş tutar. Masallardan beslendiği diğer filmi Ulak’taki gibi kafa karıştıran, zor toparlanan değil, daha basit, daha sıcak bir hikayesi vardır. Oyuncular ve oyunları daha gerçektir. Bu gerçeklikle, animasyonlarla yaratılan hayalleri birleştirir ve ortaya bir tür simya çıkartır. Çağan Irmak artık son üç filminde tecrübesizliğinden kaynaklanan hatalarını ve eksiklerini bertaraf etmiş bir yönetmen olarak başlar Dedemin İnsanları’na.

Dedemin İnsanları, başta Çetin Tekindor olmak üzere tüm oyuncuların müthiş bir performans sergiledikleri bir film. Tekindor ve küçük oyuncu Durukan Çelikkaya’nın sinerjileriyle filmi sürüklemelerinde elbette Çağan Irmak’ın ve onun katmanlı hikayesinin payı büyük. Dedemin İnsanları Türk insanının özellikle duyarlı olması gereken bir konuda anlattığı vicdanlı hikayesiyle de el üstünde tutulmayı hak ediyor. Teknik olarak eksiksiz, festivallerde gösterilmeyi hak edecek kadar evrensel ve sanatsal bir film Dedemin İnsanları. Ama daha iyi olabilmesi ve bizim Cinema Paradiso’muz haline gelmesi mümkünken, bir noktada tıkanan bir film.

Kendi hikayelerini anlatmayı seven, bu hikayeleri de kendi yaşanmışlıklarından seçen Çağan Irmak ister istemez hikayeleriyle güçlü bir duygusal bağ kuruyor belli ki. Dedemin İnsanları’nda bu bağ, Babam ve Oğlum’da olduğu gibi güçlü. Ancak bu tür bir duygusallık bir yönetmeni bazen hata yapmaya zorlayabilir. Çağan Irmak’ın ustalık mertebesine geçmesi bu duygusallığını yenebilmesinden geçiyor işte. Sinema elbette bir hikaye anlatma sanatı ama yeri geldiğinde sinemayı kayırmak gerekmekte. Yapmadığınızda ne oluyor peki? Filminiz gerektiğinden uzun oluyor mesela. Çünkü sahnelerinize, oyuncularınızın performanslarına kıyamıyorsunuz. Kıyamıyorsunuz ve hikayede geçen yıllarla birlikte değişmesi gereken çocuk karakterinizi değiştiremiyorsunuz. Ya da fazla geveze oluyor filminiz. Anlatıcınız ya da karakteriniz fazla konuşuyor, kendini fazlaca ifade etme derdine düşüyor. Oysa sinema hitabet sanatı değil.

Irmak, fazla konuşmasının yanı sıra filmin anlatıcısı olarak doğru sesi de bulamamış. Nedir doğru ses? Teyzem filmini hatırlar mısınız? Ümit Ünal’ın senaryosunu yazıp Halit Refiğ’in çektiği, Müjde Ar‘ın başrolünde oynadığı… O filmdeki anlatıcı ses, doğru sestir mesela. Bugün bile kulaklarda çınlar. Üstelik az konuşur, öz konuşur, adrese teslim konuşur. Filmden çıktıktan sonra bakalım siz hatırlayabilecek misiniz Dedemin İnsanları’nın anlatıcısının sesini.

Yazının başlığındaki ibareye gelince… Çağan Irmak’ın neredeyse yaptığı her işin bir furyaya neden olduğuna vurgu yapmak için o başlık. Filmin ya da dizinin kendisi furya olmasa da, içlerindeki bir unsurun furyaya dönüşmesinden ya da var olan bir furyaya ivme kazandırmasından.

Asmalı KonakAbdullah Oğuz‘un projesi zaten furyaydı ama Çağan Irmak’ın çekim stili, kamera hareketleri başka diziler tarafından taklit edilmeye çalışılmıştı.

Çemberimde Gül Oya…. Nostalji rüzgarını başlatan dizi… Bakın dizilere, hala o rüzgarın etkisi altındayız… Irmak sıradışı çekimlere bu dizide de devam etti.

Mustafa Hakkında HerşeyNejat İşler ve Şerif Sezer yükselişe geçiyor.

Babam ve Oğlum… Ağlatan Türk filmlerine geri dönüş. Yapımcılar ağlatan filmin iş yaptığını yeniden keşfettiler. Çetin Tekindor ve Yetkin Dikinciler yükselen değerler…

Issız Adam… Filmin müzikleri sayesinde ikinci el plak satışlarında patlama yaşandı. Herkes 70’lerin müziklerini dinlemeye başladı. Üstelik “Issız Adam” artık hayatımıza giren bir metafor. Cemal Hünal ve Melis Birkan filmin ardından gözde isimler oldular.

Karanlıktakiler… Kadına Şiddete hayır kampanyalarının ardında bu film olduğundan şüpheleniyorum.

Prensesin UykusuRedd grubu bir furyaya dönüşmedi belki ama bu film sayesinde artık Türk sinemasında daha çok animasyon göreceğimize emin olabilirsiniz.

İlginizi çekebilir...

Vizyon

Alex Garland bize, çok da olası görünmeyen bir iç savaş filmi sunarken aslında zeminini sağlam bir temele oturtuyor.

Advertisement

tersninja.com (2008-2022)

  • Bizi takip et