Başlıktaki “süper” eş sesli olsa da, “Abi! Kız/araba/ film süperrr!” cümlesindeki anlamıyla kullanılmamıştır. Popüler kültürün pek çok ürünü gün gelir “süpere bağlar.” Farklı müzik gruplarından elemanlar bir araya gelip Süper Grup oluştururlar. (Bknz. Audioslave ve Them Crooked Vultures) Amerikan çizgi romanlarında da duraklama döneminden çıkış çabasıdır benzeri süper gruplar. (Bknz. Avengers ve Justice League / JLA) Bu mantıkla düşünmek sinemada da belki “Ocean’s 11” tarzı filmleri getirir akla. Ya da Hammer‘ın pabucu dama atılan Kurt Adam, Frankestein, Mumya ve Drakula gibi canavarlarını bir araya getirdiği filmleri… Bu “süper” oluşumların ortak noktası genellikle gelip geçici olmaları, çıktıkları kültüre, türe ya da dala pek bir yenilik getirmemeleridir. Ama Rec 2’de durum hayli farklı.
Jaume Balagueró‘nun Luis Berdejo ile birlikte yönettiği Rec: Ölüm Çığlığı filmine ne kadar muhabbet beslediğimi hatırlarsınız belki. (Hatırlamıyorsanız linke tıklayıp öğrenin.) Filmi Hollywood da benim gibi çok beğenmiş olacak ki hemen bir yeniden çevrimini yapmıştı. Rec 2’nin de aynı akibeti paylaşacağını tahmin ettiğimi şimdiden söyleyeyim. O filmde Yaşayan Ölüler literatürüne yeni bir soluk getirmemişlerdi fakat türün en başarılı filmlerinden birine imza atmışlardı İspanyol yönetmenler. Bir anlamda bu malzemenin – aslında artık alttürün – iyi işlenirse korku filmleri için bitimsiz bir kaynak olduğunu göstermişlerdi. Son filminde kendileri gibi aktüel kamera esprisini kullanan Yaşayan Ölüler alttürünün babası George A. Romero‘nunkinden 2 gömlek üstün film yaparak tereciye tere sattılar.
Bu filmin devamı niteliğindeki Rec 2’de riske girmeden aynı taktikleri uygulayabilirlerdi. Önceki filmden sarkan şöhretleri onlara bu esnekliği sağlıyordu neticede. Ama cesur İspanyollar bunun yerine Yaşayan Ölüler alttürüne yeni boyut kazandıracak bir adım atıyorlar. Üstelik uzun / orta vadede korku sinemasının diğer alttürlerine de sirayet edebilecek bir atılım bu. Romero’nun Ölüler Ülkesi (Land of the Dead) filminde ölülere evrim geçirtmesinden bile önemli. (Zaten Romero kendi bile sonraki filminde unuttu gerçekleştirdiği evrimi.)
Yaşayan Ölüler alttürünün basit bir altyapısı vardır. Kan ve tükürükle bulaşan bir virüs insanlarda kısa sürede kuduz benzeri semptomlara yol açar. Virüsü kapanlar normal insanlara saldırmaya ve onları yemeye başlar. Ve ancak kafalarından vurulup beyinlerine zarar verilirse ölmektedirler. On yıllardır devam eden Yaşayan Ölü filmlerinde yapılan en büyük yenilik daha ürkütücü olmalarını sağlamak için ölüleri eskisinden daha hızlı hale getirmektir. (Bknz. 28 Gün Sonra /28 Days After ve Ölülerin Şafağı / Dawn O f the Dead)
Balaguero’nun bu kez Paco Plaza ile çektiği ve ilk filmin bittiği noktadan başlayan Rec 2’de ise iş iyice mistik bir hal alıyor. Yıldızlar değil ama iki korku sineması alttürü bir araya getiriliyor. Bir “Living Dead meet Exorcism” vakası. (“Yaşayan Ölüler Şeytan Çıkarma ile buluşuyor.” Aynı etkiyi vermiyor di mi Türkçe yazınca.) Virüsün aslında şeytanın ta kendisi olduğunu ve hastalığın ilk taşıyıcısının ruhu şeytan tarafından ele geçirilmiş bir kız olduğunu öğreniyoruz. Filmin mistisizmi bununla kalmıyor ama finale yakın olan biteni burada anlatamayacağım için “reca ederim bu bahsi burada kapatalım”. (Amma uçmuşlar, diyorsunuz belki ama mühim olan ne kadar uçtuğunuz değil onu seyirci ne kadar yedirebildiğinizdir. E ben yediğime göre sizin de yiyeceğiniz kuvvetle muhtemeldir.)
Dediğim gibi, Rec 2’de yapılan yalnızca Yaşayan Ölüler alttürünün değil, tüm korku sinemasını geleceğini etkileyecek nitelikte. Ben bunu bilir, bunu söylerim…