BİZİ TAKİP ET...

Sitede ara...

Ege Görgün

“Filmlerimiz korsandı, ucuz film sevgimiz orijinal.” Güle güle Metin…

güle güle metin demirhan

Metin Demirhan’laydık bugün. Onu anmak için deyin, veda etmek için deyin. Ne derseniz deyin, Metin Demirhan’laydık bugün. İF Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali kapsamında, Fantastik Sinema a.k.a. Metin Demirhan adını taşıyan küçük bir etkinlikte onu özleyen küçük bir topluluktuk. Metin’in çektiği, oynadığı, sevdiği filmleri izledik hep beraber. Çağıl Ömerbaş’ın çektiği Metin Demirhan belgeselini izledik. Metin oradaydı. Dedim ya, Metin Demirhan’laydık bugün.

Etkinliğe gelenlere şöyle bir göz gezdirdim. Neredeyse hepsi benden gençti. Benden sonra tanımışlardı Metin’i, ama benim aksime o kadar çok vakit geçirmişlerdeki Metin’le, hepsi çok iyi tanıyordu onu. Ondan öğrendikleri, edindikleri kimbilir kaç film, kaç çizgiroman olmuştu. Metin arşivi, sinema kültürü ve birikimiyle onların hayatında iz bırakmıştı. İşte şimdi o gençler vefa borçlarını ödemek için oradaydılar. Yıllarca haber için, malzeme için Metin’i kullanan gazeteciler, sinema yazarları, film aşerdiklerinde Metin’in kapısına dayanan sözde sinefiller ise bir iki istisna dışında ortada yoktular.

Metin’le ne zaman tanıştık tam hatırlamıyorum. Atlas Pasajı’ndaki dükkanı yeni açmıştı sanki. 1996 ya da 1997’di sanırım. Bir gün bir anda karşıma çıkıvermişti o dükkan. Lovecraft’ın, King’in romanlarında yaşanabilecek bir buluştu benim için. Adam garip, tekinsiz ama göz alıcı bir dükkan görür. Vitrindeki şeyleri görünce sihirli bir flütün büyülü melodisine kapılmışçasına kontrolsüz bir şekilde dükkana girer. Dükkanın içinde huysuz olduğu her halinden belli bir adam karşılar onu. Onun yanında ise adamla tezat oluşturan bir güler yüze sahip bir kız. Nilgün.

90’lı yılların ilk yarısında hala öğrenci olduğum için pek fazla alışveriş yapamıyordum Metin’den. Ama aynı şeyler keyif alan iki çocuk ruhlu erkek olarak hemen kanımız ısınmıştı birbirimize. Ardından ben yayıncılığa başlayıp da, çizgiromanlar çıkarmaya başlayınca muhabbetimiz iyice koyulaştı. Artık her gittiğimde fırca yer olmuştum Metin’den. “Ne biçim Zagor maceraları bunlar? Ne kapağa abuk subuk şeyler yazıyorsun öyle? Balonların içini niye bilgisayarla yazıyorsunuz? Almam bak bundan sonra…” yine alırdı tabi. Kadıköy’e sırf çizgiroman almak için gelirdi, çizgiromancımız İlyas Erkul ortak arkadaşımızdı. Orada da bazen karşılaşıp, laflardık.

Öğrencilik bitmiş, çalışmaya başlamıştık ama Yalvaç Ural’ın verdiği asgari ücretten hallice maaşla yine pek param geçmiyordu Metin’e. Metin de Allah için ucuz bir şey satmazdı. Ama yaşgünüm olduğunu öğrenince bana ilgilendiğim bir kitabı hediye etmişti Nilgün’le. O kitap hala duruyor.

Dedim ya, çok kişi Metin’den öğrendiği, satın aldığı filmlerle ukalalıklar yapmıştır sağa sola, hatta gazetecidir kendi kendisi ulemaymış gibi yazı yazmıştır. Metin’in bana önerdiği tek bir film var aklımda. The Day Of The Beast, ya da orijinal adıyla El Dia de la Bestia. 1995 yapımı bu korku/komedi sayesinde İspanyollar’ın korku filmi çekmek konusunda ne kadar yetenekli olduğunu keşfetmiştim. Amenabar, Balaguero, 28 Haftayı çeken Fresnadillo’ya bakın bana inanmıyorsanız.

Metin’den çok film öğrendim, o ise benden sanırım yalnızca bir film öğrendi. O da çok önemli bir şey değildi. Bir gün Parasite Eve adında bir Japon bilimkurgusu seyrettiğimden bahsedince hemen ilgilendi, getirsene bana dedi. Uzunca bir süre onda kaldı film, aylar sonra geri istediğimde benim ona verdiğimin bir kopyasıyla yetinmek zorunda kaldım. Üstelik kapak mapak da yoktu ortada. Düşünüyorum da, iyi ki de yokmuş. Çünkü şimdi rafımda duran o filmin kapağında Metin Demirhan’ın bizzat kendi eliyle yazdığı bir etiket var.

Huysuz bir adamdı Metin. Tersi tuttu mu tutardı. Onun için deli diyorlardı belki ona. İnatçıydı. Kıl ederdi kimisini. Kimisini de mutlu ederdi. Beni hiç kıl etmedi Metin, onunla sohbet etmek, hayatımda küçük ama değerli bir yer işgal etmesi hep bir mutluluk vesilesi oldu benim için.

Cem Altınsaray’dan öğrendim ki en sevdiği film Sergio Leone’nin Once Upon A Time in West’iymiş Metin’in. Başka neleri severdi peki? Kedileri severdi. Çizgiromanları severdi. Giovanni Scognamillo’yu severdi. Onu eğlendiren filmleri severdi. Ucuz filmleri yani. Tıpkı benim gibi. Ondan dedim ya zaten, filmlerimiz korsandı ama ucuz filmlere sevgimiz orijinaldi.

Güle güle Metin…

İlginizi çekebilir...

Advertisement

tersninja.com (2008-2022)

  • Bizi takip et