Bazı filmler vardır ki, sinema yazan, sinema üzerine bir şekilde üreten ve sinema ile yaşayan insanlar arasında derin görüş farklılıklarına yol açarlar. Film ne kadar büyük ve önemli ise, tartışmalar da o denli ateşli geçer. İşte Serazer Pekerman da yaklaşın on yıl önce, Bir Tuğra Kaftancıoğlu Filmi adlı film hakkında çevresindeki sinema çalışanlarla derin bir görüş ayrılığına düşmüş.
Çevresindekiler Bir Tuğra Kaftancıoğlu Filmi‘ni kadın düşmanı bulurken; Pekerman, aksine bu filmin feminist bir damarı bulunduğunu anlatmaya çalışmış onlara. Pekerman’ın Metis Yayınları’ndan çıkan Film Dilinde Mahrem adlı çalışmasında cevaplamaya çalıştığı sorular da kafasında ta o zaman belirmiş.
Pekerman, Film Dilinde Mahrem’de, aralarında Kader (Zeki Demirkubuz, 2006) ve İklimler‘in (Nuri Bilge Ceylan, 2006) de bulunduğu İspanya, İran, Danimarka ve Türkiye yapımı bir dizi kadın merkezli filmi, sürükleyici kadın karakterler ve bu karakterlerin mekanla olan ilişkileri bağlamında ele almış. Bu filmlerdeki kadın karakterlerin hepsinin ‘huzurlu bir ev’ imgesinin dışında, erkek egemen bir kamusal alanda köşeye kıstırılmış şekilde, ataerkil baskı altında çizildiğini ifade eden Pekerman, incelemesini bu kadınların bir süre sonra söz konusu mekanlarda yarattıkları, açtıkları ‘direniş alanlarına’ yoğunlaştırmış.
Kader
Üç ana bölüme ayrılmış Film Dilinde Mahrem: “Hafıza” adlı ilk bölümde kadının içine kıstırıldığı kapanın farkına varmasını ve bu kapandan çıkmaya çalışması “Hareket” adlı ikinci bölümde ‘ev dışı’ndaki yaşayış koşullarına ayak uydurması, son ana bölüm olan “Sınırlar”daysa artık ataerkil düzenin çemberini kırması, kendi başına varlığını idame ettirmeyi başarması, incelemeye konu olan filmlerin de referansları aracılığıyla apaçık ortaya konmuş. Fark edileceği üzere, kadının azınlıksal mücadelesini sürdürdüğü bu bölümler, aynı zamanda tahakkümden kurtulan kadının ‘göçebeliğe geçiş’inin de aşamalarını oluşturuyor.
Bütün bu okumaları yaparken esas olarak Deleuze ve Guattari’nin şizoanalitik kavramlarının izleğinden ilerlemekle yetinmeyen Pekerman; mimarlık, politika ve kadın çalışmaları gibi faklı disiplinlerde üretilmiş birçok kavram, teori ve fikirden de yararlanmayı ihmal etmemiş.
Mona Bergeron
Pekerman’ın 2005 yılında bir doktora tezi olarak yazmaya başladığı, tamamlanması 2011 yılını bulan Film Dilinde Mahrem, feminist kültür ve film analizi ile ilgili hacimli bir toplama ulaşmış sonuçta.
Serazer Pekerman’ın bu önemli çalışmasını okurken, bir yandan da sürekli olarak 1985 tarihli Agnès Varda filmi Çatısız Kuralsız’ın (Sans toit ni loi) ‘göçebe’ kadını Mona Bergeron’u düşündüm. Mona Bergeron, bu çalışmada ele alınan karakterlerden biri değil. Fakat Pekerman’ın çalışmasının kurgusunun oluşturduğu hikaye tam da Mona Bergeron’un hikayesidir: Bergeron da göçebe bir halde ‘kendisiyle birlikte hareket eden bir yaşam alanı’ oluşturmuştur. Bu alanda verili tanımlar, kimlikler, değerler sürekli değişim halindedir. Kısaca Mona Bergeron, kendisine çizilmiş sınırların dışına çıkmış ve kelimenin tam anlamıyla özgürleşmiştir!