BİZİ TAKİP ET...

Sitede ara...

içerik derinliği, tarihsel ve politik olgunluk açısından Fetih 1453 bir zamanların Cüneyt Arkın’lı Kara Murat’larından çok da farklı bir yerde durmuyor. Filmde, ülkelerini korumaya çalışan sıradan insanlar olmak yerine Yeşilçam’ın o malum “kötü adam” kalıbına sokulup adeta karikatüre dönüştürülen Bizanslılar söylediklerimizin doğruluyor zaten.

Dosya

Cüneyt Arkın’lı Kara Murat’lardan çok da farklı değil: Fetih 1453

içerik derinliği, tarihsel ve politik olgunluk açısından Fetih 1453 bir zamanların Cüneyt Arkın’lı Kara Murat’larından çok da farklı bir yerde durmuyor. Filmde, ülkelerini korumaya çalışan sıradan insanlar olmak yerine Yeşilçam’ın o malum “kötü adam” kalıbına sokulup adeta karikatüre dönüştürülen Bizanslılar söylediklerimizin doğruluyor zaten.

Fetih 1453‘e yoğun bir ilgi var. Ancak ben bu tür tarih konulu eserlerin, hele bir de bu kadar ilgi görüyorlarsa önemli bir misyon üstlenmeleri gerektiğine inanıyorum. Bu misyon da toplumda “sağlıklı bir tarih bilinci yaratmak” olmalı. Sağlılıklı tarih bilincinden anladığım şey ise geçmişe karşı merak duymak, tarafsız bir gözle geçmişi araştırmak ve bu araştırmalardan çıkan sonuçları daha iyi bir gelecek inşa etmek adına kullanmak. Fetih 1453’ün böylesi bir misyona çok fazla hizmet etmediği rahatlıkla söylenebilir. Bu konunun ayrıntısına az sonra gireceğim ama önce eskilere gidip sinemanın İstanbul’un Fethi’yle imtihanına bir göz atalım.

 Ege Görgün (Landlord)

İstanbul’un Fethi ilk kez 1951 yılında filme çekilmişti. Aydın Arakon’un yönettiği, İlhan Arakon’un kameramanlığını üstlendiği filmde Fatih Sultan Mehmet’i Sami Ayanoğlu, Ulubatlı Hasan’ı Turan Seyfioğlu canlandırıyordu.

İstanbul’un Fethi’ni konu alan dev bütçeli diğer bir filmin çekilmesinin gündeme gelmesi ise 1960’ların ilk yarısına rastlar. Ünlü İtalyan yapımcı Dino De Laurentiis Türk hükümetinin desteğini alarak çekmeyi planladığı filmde Fatih rolünde Kirk Douglas’ı, Bizans İmparatoru rolünde ise Anthony Quinn’i oynatmayı planlıyordu. Neyse ki Fin yazar Mika Waltari’nin Kara Melek (The Dark Angel) romanından uyarlanacak bu film hiçbir zaman gerçekleşmedi. Muhtemelen bu De Laurentiis’in Türk hükümetini söğüşlemek maksadıyla ürettiği bir projeydi bu. Ayrıca filmde müzelerimizde saklanan silah, zırh ve giysilerin kullanılması konusunda hükümeti ikna etmişti De Laurentiis. İşin ucu tarihi eser kaçakçılığına bile gidebilirmiş anlayacağınız.

Bir diğer örnek ise Ersin Pertan’ın 1997 tarihli filmi Kuşatma Altında Aşk filmidir. Fatih’in kuşatması altındaki Bizans’ta yaşanan bir aşkı anlatan filmde de gerçekle kurgu harmanlanmıştı. Senaryoda Pertan’ın imzası olsa da bu filmin hikayesinin Waltari’nin Kara Melek romanından esinlendiği aşikardı. Türk-Macar-Yunan ortak yapımı olan film görüntü dalında Altın Portakal’la ödüllendirilmiş olsa da pek çok zafiyetinden dolayı bugün pek de iyi anılmamaktadır.

Fetih 1453 filminin senaryosu yazılırken olması gerektiği gibi tarih kitaplarının karıştırıldığı çok açık. Danışmanlar sayesinde bu güvenilir tarih kitaplarından alıntılınan bazı ayrıntılar ve diyaloglar bire bir filme taşınmış. Ancak bu ayrıntılardan yalnızca bizim milli duygularımızı okşayacak, ceddimizi övecek ayrıntıların seçilmiş olması da dikkati çeken bir diğer nokta. Bu anlayış filmi tek yönlü okumaya açık kılmasının dışında, projenin ne kadar popülist ve ticari bir yaklaşımla kotarıldığını da gözler önüne seriyor. Yani içerik derinliği, tarihsel ve politik olgunluk açısından Fetih 1453 bir zamanların Cüneyt Arkın’lı Kara Murat’larından çok da farklı bir yerde durmuyor. Filmde, ülkelerini korumaya çalışan sıradan insanlar olmak yerine Yeşilçam’ın o malum “kötü adam” kalıbına sokulup adeta karikatüre dönüştürülen Bizanslılar söylediklerimizin doğruluyor zaten.

Hikayenin dramatik yapısını güçlendirmek, epik coşkusunu artırmak, sinema duygusu yaratmak için bu filmde de tarihi arkaplana kıvam arttırıcı kurgusal ilaveler yapılmış. Fatih’le Ulubatlı Hasan’ın dostluğu ve yine Ulubatlı’yla Urban’ın kızı Era arasındaki aşk bu türden insiyatifler. Bunların seyirci üstünde gayet etkili olduğu söylenebilir.

Filmin sınıfı geçtiği taraf ise işin prodüksiyon kısmı. Bugüne kadar konvensiyonel sinemada ülke adına gelinmiş en uç nokta herhalde bu. Ha, film için harcandığı iddia edilen 0 astronomik rakamları karşılayacak işçilik var mı ortada diye sorarsanız… Ben de o hissiyat uyanmadı açıkçası…

Cesur Yürek, Son Samuray, Cennetin Krallığı gibi Hollywood epiklerinin izinden gidildiğini gösteren pek çok sahneye sahip filmde kalabalık savaş ve birebir dövüş sahneleri, kostümler, mekanlar ve grafik uygulamalar son derece başarılı. Bu tür kalabalık sahneli filmlerde her daim başımızı ağrıtan figürasyon sorunu, olabildiğince bertaraf edilmiş. İşin bu yönünde göze batan noktalar ise, Dilek Serbest’in peruğu, castta çok benzer tipte aktörlerin yer alması – öyle ki Ulubatlı Hasan ile Jüstinyen’in dövüşünde ikiz kardeşler kapışıyor zannediyorsunuz, Fatih de bu ikiliye benzer bir tipe sahip üstelik. Seyircinin dikkatinden kaçabilecek de olsa dikkatli gözlerin es geçmeyeceği bir iki devamlılık hatası da mevcut filmde.

Fetih 1453

[xrr rating=2.5/5]

Yönetmen: Faruk Aksoy

Senaryo: Atilla Engin, İrfan Saruhan

Oyuncular: Devrim Evin, İbrahim Çelikkol, Dilek Serbest

Yapım: 2011 / Türkiye/ 165 dakika

 

İlginizi çekebilir...

Basın Bülteni

61. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali dopdolu programıyla sürerken film ekipleri de gösterim sonrası seyirciyle buluşup soruları cevaplamaya başladı.

Basın Bülteni

12 Ekim’e kadar sürecek sinema coşkusu başladı. Festival, coşku dolu bir açılış töreniyle sinemaseverleri ve Antalyalılar’ı selamladı. “Hikâyemiz Birlikte” diyen festival; bir hafta boyunca...

Basın Bülteni

61. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali özlenen manzarayı tekrar yaşatmaya başladı; festivalin ilk gününde filmler beyazperdeye yansırken salonları dolduran seyirciler, film ekipleriyle de...

Advertisement

tersninja.com (2008-2022)

  • Bizi takip et