BİZİ TAKİP ET...

Sitede ara...

Pompei introsu ile Pompei'nin antik tiyarosuna bir giriş yapıyoruz. Ardından hala hava kararmadan Vezüv'ün yabani görüntüleri eşiliğinde Meddle'daki versiyonundan daha hoşuma giden bir şekilde 11 dakikayı aşkın Echoes (Part1) devreye giriyor ile Live at Pompei başlıyor. Daha sonra Careful with That Axe, Eugene ile iyice ısınmaya başlıyoruz. B yüzü olarak ve Ummagumma'da kaydedilen bir şarkı olarak bir kaç bootleg kaydı dışında en sevdiğim yorumu Live at Pompei'dedir.

Dosya

Pink Floyd’un En İyi Albümü Hangisi?

Pompei introsu ile Pompei’nin antik tiyarosuna bir giriş yapıyoruz. Ardından hala hava kararmadan Vezüv’ün yabani görüntüleri eşiliğinde Meddle’daki versiyonundan daha hoşuma giden bir şekilde 11 dakikayı aşkın Echoes (Part1) devreye giriyor ile Live at Pompei başlıyor.
Daha sonra Careful with That Axe, Eugene ile iyice ısınmaya başlıyoruz. B yüzü olarak ve Ummagumma’da kaydedilen bir şarkı olarak bir kaç bootleg kaydı dışında en sevdiğim yorumu Live at Pompei’dedir.

live at pompei

Bir grubun en iyi albümünün hangisi olduğuna karar vermek, hele hele bu grup rock müzik tarihinin en önemli gruplarından birisiyse, öyle kolay alınacak bir risk değildir. En sıkı Pink Floyd fanlarından 1000 kişi seçsek ve bu soruyu sorsak alacağımız 16 farklı cevap olabilir. Aslında böyle iddialı bir başlık seçmiş olmamın nedeni en iyi Pink Floyd albümü konusunda sizi ikna etmek istiyor olmam. Kafanızda soru işaretleri yaratabilirsem bile ne mutlu bana.

utku-uluerUtku Uluer

DİKKAT! Bu yazıyı okurken Live at pompei dinlemeniz tavsiye edilir!!

Pink Floyd gibi bir grup ele alındığı zaman bazı konserlerinin de ayrı birer albüm olarak ele alınabileceğini düşünüyorum. Pink Floyd‘ta benzer bir düşünceye sahip bence ve saykodelik dönemlerinde de buna yönelmişler ve 1969 yılında stüdyoda ve canlı olarak kaydettikleri Ummagummayı piyasaya sürmüşler. Pek çok insanın kafasında oluşmuş genel kanı stüdyo kayıtlarını ve canlı kayıtları ayırmaktır. Kayıt açısından doğrudur ancak performans açısından canlı kayıtların daha değerli olduğunu düşünüyorum. Pink Floyd bu konuda çok titiz davranan bir grup ses kalitesi kadar doğaçlamaya ve yeniliklere özellikle ilk dönemlerinde çok değer veriyorlar.

Pink Floyd At PompeiiElbette Pink Floyd gibi gruplar için studyo da yaptıkları dokunuşlar önemlidir. Mesela Dark Side of the Moon farklı versiyonlarını dinlemekten sıkılmadığım detaylarına takıldığım muhteşem bir stüdyo albümdür. Yine de beni heyecanladıran sesleri, deneyselliği, yolculuğu ve arayışları göz önünde bulundurunca benim için en iyi Pink Floyd albümünün Live At Pompei albümü olduğu sonucuna vardım. Bir çok müzik tutkunu için Pink Floyd‘un bir albümü olarak kabul edilmeyebilir. Konserler toplama albüm olarak ele alınabilir ama Live At Pompei‘de farklı bir yaklaşım var. Özellikle Syd Barrett sonrası deneysel Pink Floyd için ve müzikal değişimleirnin ve arayışlarının bir dönemine ait en zirve noktada bu albümde olmuş. Sonuçta Live At Pompei‘de her şey canlı çalınsa da bütün performans Pompei’de gerçekleşmemiştir. En sevdiğim Set The Controls For The Heart Of The Sun performansı aslında bir studyo ortamı kaydıdır. Zaten bu şarkıların saykodelik ve doğaçlama yönlerinden dolayı miksaja ihtiyac duymadığını ve canlı kaydedilmesi gerektiğini düşünürüm. Bu yüzden bana göre Ummagumma‘ya göre bir adım öndedir çünkü Ummagumma‘nın bütün sevdiğim şarkıları ve daha fazlası bu albümde var…

Öte yandan Syd Barret‘lı dönemde yapılmış Astornomy Domine, Intersteller Overdrive gibi önemli şarkılara girilmemiş ve belli bir sound’un konseptin çevresinde dolanmış Live at Pompei kayıtlarında. Bu yüzden çeşitli albümlerde yer alan şarıkıları farklı bir konseptte birleştirdikleri bir çalışma olarak da ele almalıyız. Zaten 1971 ylında Live at Pompei‘yi kaydeden grup Dark Side of the Moon kayıtlarına başlıyor ve bence de müzikal yönleri tamamen değiştirmeye başlıyor.

1972 Pink Floyd Live at Pompeii Panoramaİlk dönemlerini düşünürken biraz da A Sourceful of Secrets ile Live At Pompei arasında gidip geldim ama son kararım Live at Pompei oldu. Öte yandan bir albüm bütünü olarak Dark Side of The Moon‘u çok sevmeme rağmen Pink Floyd‘un saykodelik ve doğaçlama kafası bende ağırlık kazandı. Bir de önce farklı albümlerde yer alan şarkılarla farklı bir bütün oluşturan bir albüm ortaya çıkarttıkları ve şarkıları farklı çaldıkları için Live at Pompei bambaşka bir yere koyarım. Şarkılara yapılan dokunuşlar nedeniyle bu albümü “sadece” bir konser albümü veya canlı kayıt olarak ele almanın da yanlış olabileceğini düşünüyorum.

Adrian Maben‘in bir fikri olarak ortaya atan ve grubu ikna ediyor. Biraz dağınık çalışılıyor sanırım ama Adrian Maben oldukça fazla malzeme toparlıyor. İlk başta piyasaya sürülmese de Pink Floyd‘un bir dönemi üzerine fikir sahibi olmamız hep Maben sayesinde olmuş. Kayıt sırasında yaptığı sohbetler oldukça değerli.

Yönetmenliğini de yine Adrian Maben‘in yaptığı Live At Pompei‘yi ilk kez vhs’den seyretmiş, sonrasında da çeşitli gecelerde NTV‘de karşılaşmıştım. Video versiyonu ve 2003 yılında Director’s Cut olarak piyasaya sürülen versiyonları arasında büyük bir fark var. Bunlar dışında bir de bootleg olarak Live Strom‘un 1994 yılında çıkarttığı ve director’s cut çıkana kadar en temiz kayıdı olarak kabul edeceğimiz bir versiyon var.

pink floyd - live at pompeii (front)

Live Strom kapağı

Ayrıca bu konser hiç bir zaman yasal bir audio albüm gibi piyasaya çıkmasa da plak olarak basılmış ve hayranları tarafından gizli bir albüm veya kayıp bir albüm olarak el üstünde tutulmuş. Özellikle pek çok Alman ve Hollandalı bootleg koleksiyoncusu ile albüm üzerine sohbetlerimiz olmuştu. 14 yıl önce Berlin‘de 1972 basımı bootleg bir Live At Pompei plağı için Hollandalı arkadaşımız benden 150 mark etmişti.sanırım bu bootleg plak bugün 75-90 euro arasında bir değere sahiptir.

Bugün toplamda 170 dakikalık bir materyal var elimizde. Bunun 90 dakikalık Directors cut versiyonu bir belgesel gibi işleniyor ve bir müzik albümünden daha çok canlı performanslarının ağırlıkta olduğu bir belgesel olarak ele alınabilir.

Bizim konumuz olan Live at Pompei ilk 1972 yılında piyasaya sürülüyor..
Benim Live at Pompei olarak ele aldığım ilk izlediğim ve NTV‘de 90ların ortasında sıkça karşılaştığım versiyon. Dilerseniz albüm üzerine kısa bir yolculuğa çıkalım:

Pompeii-Pink-Floyd-4-1024x688

LİVE AT POMPEI
Pompei introsu ile Pompei’nin antik tiyarosuna bir giriş yapıyoruz. Ardından hala hava kararmadan Vezüv’ün yabani görüntüleri eşiliğinde Meddle’daki versiyonundan daha hoşuma giden bir şekilde 11 dakikayı aşkın Echoes (Part1) devreye giriyor ile Live at Pompei başlıyor.
Daha sonra Careful with That Axe, Eugene ile iyice ısınmaya başlıyoruz. B yüzü olarak ve Ummagumma’da kaydedilen bir şarkı olarak bir kaç bootleg kaydı dışında en sevdiğim yorumu Live at Pompei‘dedir.

000f8f2e_medium

CD Bootleglerden birisi

Ardından iyice yükselen saykodelik ve doğaçlama hava A Sourceful Of Secrets ile iyice yoğunlaşmaya başlar. David Gilmour’un vokalleri ile mükemmel bir çıkış yapılırken asıl enerji patlaması gelmek üzeridir: One of These Days I am Gonna Cut You in Little Pieces… 3 şarkı ile depolanan enerjininde patladığı andır. Yine One of These Days‘in en sevdiğim versiyonu Live at Pompei versiyonudur. Nick Mason etrafında dönen müzik iyice dengelenmeye başlar Mason’ın elinden kaçan bagete rağmen ritm yoğunlaşmaya ve de yükselmeye devam eder, slide gitarlar konuya dahil olur ve sonunda bu giderek yükselen müzik yerini ilahi bir sessizliğe bırakır…

Gong ve moogtan yankılanan sesler artık geceye dönmüş performasın en yoğun anını biz müjdeler. Ayrı ayrı tarihlerde kaydedilmiş olmuşlarsa da ruh aynıdır… Gerçekten de güneşin merkezi belkide en karanlık yerdir… Yavaş yavaş vezüv yanardağının eteklerinde kurulu Pompeide güneşin merkezine ilahi bir selamlama yerini alır: Set The Controls For The Heart Of The Sun… Benim için Pink Floyd‘un en önemli şarkısıdır ve yine en sevdiğim versiyonu da yine Live at Pompei halidir. 10 dakika boyunca bir transa geçilir… Artık ortam daha mistik ve daha dingindir…ve yavaş yavaşta biter…

hqdefault

Sonra Fransız köpeğimiz Nobsun şarkı söylediği Mademoiselles ile bluesa geri döneriz. Bizi gerçek hayattan koparan Set The Controls For The Heart Of The Sun‘dan sonra ayaklarımızın yere basması için gereklidir aslında…

Ve Rock tarihinin en önemli saykodelik yolculuklarından birisi Echoes Part 2 veya namı diğer Return Of The Sun of Nothing  ile sonlanır.

Aşağıda Live At Pompei‘nin albüm olarak ele alabileceğimiz şarkı listesi ve sırası…
1. “Intro Song”
2. “Echoes, Part 1”
3. “Careful with That Axe, Eugene”
4. “A Saucerful of Secrets”
5. “One of These Days”
6. “Set the Controls for the Heart of the Sun”
7. “Mademoiselle Nobs”
8. “Echoes, Part 2”

En iyi Albüm meselesi:

Yazının girişinde sorgulamaya çalıştığım gibi Pink Floyd gibi bir grubun belli dönemleri farklı müzikal eğilşmlere yönelik olacaktır. Aslında net olarak herkesin Pink Floyd‘u kendinedir ve bu durumu çevremde Pink Floyd‘u sevdiğini bildiğim dostlarıma ve tanıdığım müzisyen ve müzik yazarlarına sordum. Verdikleri cevapta zaten öngördüğüm gibi farklı farklı albümler oldu. Bu şekilde kendimce bir mini anket de yapmış oldum.

Sadece Karga T Shirt‘ün sahibi Ogün konuyu farklı bir noktadan ele aldı: “Pink Floyd‘u anlamış insan albüm seçmez seçemez..Hepsi birbirini tamamlayan bir puzzle gibidir birini çıkarırsan fotoğrafı göremezsin”…

Aşağıda mini anketime verilen cevapları görebilirsiniz, sorduğum soru ise şöyle idi: Değerli müzikseverler bir yazı hazırlıyorum, bu yazıyı daha sonra Ters Ninja sitesinde sizlerle de paylaşacağım ancak yazının içeriğine uygun olarak yazının son paragraflarından birisini şekillendirmek için tanıdığım Pink Floyd severlere, müzisyenlere ve müzik yazarlarına danışmak istediğim bir sorum var. Tek bir albüm seçecek olursanız sizce Pink Floyd‘un en iyi albümü hangisidir? Bana cevap veren herkese tek tek teşekkür ederim.

liveatpompeii.png.625x385_q100

Barış Göker (Müzisyen): Albüm: “A Saucerful of Secrets”, konser albümü olarak “Pompeii” , bootleg olarak “live in KQED TV San Farncisco 1970”
Gulay Ayyildiz Yigitcan (Fotoğrafçı): A saucerful of secrets ve Umma gumma. İkisi arasında hiç seçim yapamadım
Alper Yamak (Müzisyen): Meddle veya Wish You Were Here… karar veremedim
Serdar Kökçeoğlu (Müzisyen, Sinema/Müzik Yazarı): Ummagumma
Gökay Gelgeç (Müzik Araştırmacısı): Ummagumma,
Murat Beşer (Müzik Yazarı/Organizatör): Ummagumma
Hakan Özoguz (Müzisyen): The Wall
Utku Öğüt (Müzisyen): The Piper at the Gates of Dawn
Mert Hallı (Müzisyen): The Piper at the Gates of Dawn,
Ercan Demirel (Müzik Araştırmacısı/Koleksiyoncu): Wish You were Here,
Mesut Kara (Sinema/Müzik yazarı): Wish You were Here,
Naim Dilmener (Radyo Yapımcısı, DJ, Müzik Araştırmacısı): Wish You Were Here
Eren Küçükerdem (Grafiker): The Final Cut,
Taylan Taftaf (Çevirmen/Yazar): Animals
Alper Fidaner (Radyo Yapımcısı/ Müzik Ararmacısı/Yazarı): Dark Side of the Moon tek geçerim.
Gökhan Tunçişler (Müzisyen/Organizatör): A Saucerful of Secrets (1968)
Tolga Akyıldız (Müzik Yazarı): Dark Side of The Moon
Tayfun Polat (Radyo programcısı): Live At Pompei
Tansu Kaner (Müzisyen): Live At Pompei ve Dark Side Of The Moon
Cengiz Zabcı (Pink Floyd sever): Live at Pompei
Özge Ersu (Radyo yapımcısı, DJ, Müzisyen ve Turist Rehberi): En iyi diye seçmek zor. Syd öncesi ve sonrası desen ayrı, progressive versus psychedelic desen ayrı… Gilmour versus Waters desen ayrı.Benim sıralamam (sadece bana ait nedenlerle)
1) The Final Cut 2) The Dark Side of the Moon 3) Wish You Were Here 4) The Wall

İlginizi çekebilir...

Bir Film Hakkında

Giriş: Bu seride, çeyrek asır önce hayatımıza girerek kimilerimizde derin izler bırakmış ya da hâlâ bazı özellikleri dolayısıyla unutamadığımız ve üzerinde konuştuğumuz filmleri, Türkiye’de vizyona...

Advertisement

tersninja.com (2008-2022)

  • Bizi takip et