BİZİ TAKİP ET...

Sitede ara...

Bu Hafta Ne İzlesem?

Bu Hafta Ne İzlesem -58-

Merhaba,

Temmuz ayının ilk haftasını geride bıraktık. Aşılama tüm hızıyla sürüyor, yasaklar kalktı ve deniz, güneş, kum oldukça davetkâr. Bir yılı aşkın süredir evde dizi, film izlediğimizi düşünürsek, kendimizi her fırsatta dışarı atmalıyız gibi geliyor ama yine de izleyecek yığınla seçenek var.

Sinemalardaysa bu hafta Scarlett Johansson’un başrolde olduğu Marvel filmi Black Widow ile The Conjuring evreninin yeni halkası Korku Seansı 3: Katil Şeytan rüzgârı esecek.

Haftaya görüşmek dileğiyle.

BluTV

Ellen DeGeneres’in yapımcılığını üstlenip seslendirdiği Endangered, canlı nesillerinin devamı için çabalayan bir grup insanın, gezegenin en büyük koruma projesi olan “Kırmızı Liste” için bir araya gelişini konu ediyor. discovery+ başlığı altında BluTV‘de izleyebilirsiniz.

MUBI

Öneri programımız kapsamında bir arkadaşını bültenimize abone yapan herkese bir aylık MUBI üyeliği hediye ediyoruz. Bu bağlantıdan abone olduklarına emin olduktan sonra detayları bizimle paylaşın ve üyelik kazanın.

09 Temmuz: 1820’li yıllarda, yalnız başına seyahat eden hünerli bir aşçı Oregon bölgesine gider ve burada bir grup kürk avcısına katılır. Bir süre sonraysa, tanıştığı Çinli göçmenle, bölgedeki varlıklı bir adamın sahip olduğu çok kıymetli inekten süt çalmak için plan yapar. Birçok festivalde adından söz ettiren ve New York Eleştirmenler Birliği’nin 2020’nin en iyi filmi ilan ettiği İlk İnek / First Cow, MUBI’nin kalıcı koleksiyonuna ekleniyor.

11 Temmuz: Abbas Kiarostami imzalı Aslı Gibidir / Copie Conforme MUBI’ye geliyor. Filmle ilgili görüşlerini Ters Ninja için yazan Numan Serteli’nin eleştirisi burada, Turgay Özçelik’inki burada, Deniz Akhan’ınki ise burada.

13 Temmuz: Sekiz yıl boyunca irili ufaklı rollerde yer aldıktan sonra 1960’larda geçen bir casus filminde başrol kapan oyuncu Nina Wu, yönetmenin sert davranışları ve grafik seks sahneleri nedeniyle zorlanmaktadır. Midi Z’nin yönettiği Nina Wu / Juo ren mi mi Cannes’da yarışmıştı.

14 Temmuz: Theodoros Angelopoulos’un en önemli filmlerinden Sonsuzluk ve Bir Gün / Eternity and a Day ölümcül hastalığı nedeniyle hastaneye yatmadan önce şehirde son bir gün geçirip, anılarından mükemmel bir mutlu an yakalamaya çalışan başarılı bir yazarı konu ediyor.

MUBI’de yayınlanacak haftanın diğer filmlerini merak ediyorsanız tıklayın.

Gain

Senkron, bir Özcan Deniz bilimkurgusu! “Hadi oradan” dediğinizi duyar gibiyiz ama evet, Gain’in ücretli kısmında yayınlanan Senkron, Özcan Deniz’in yazıp yönettiği ve başrolünü üstlendiği bir bilimkurgu dizisi. Bir anda nedenini bilmedikleri şekilde paralel evrenlere geçiş yapan karakterlerin burada kendileriyle karşılaşmaları ve yaşadıkları gerilim dolu olayları konu alan yapım, ortalama 40 dakikalık 6 bölümden oluşuyor. Sinematografisi Olcay Oğuz’a, müzikleri ise Mustafa Durma’ya emanet edilen yapımda Deniz’e Feyza Aktan, Cansel Elçin, Uygar Özçelik ve Zeynep Tuğçe Bayat eşlik ediyor. “Yaptığımız seçimler bizi belirliyor ancak yapmadığımız seçimlere ne oluyor? Ortadan kalkıyorlar mı yoksa başka bir frekansta bizlerle birlikte yaşamlarını sürdürüyorlar mı?” sorusundan yola çıkan dizi, yine paralel evrenler konulu bir Alman dizisinden fena halde esinlenmiş olsa da kendi içinde oldukça tutarlı bir yapım.

Netflix

Platforma yarın ilginizi çekebilecek iki film ekleniyor.

  • Netflix’in geçen hafta ilk bölümünü yayınladığı Korku Sokağı Üçlemesi / Fear Street, 2. Kısım: 1978 ile devam ediyor. Yıl 1978, mekân yine Shadyside. Okul yaz tatilinde ve Nightwing Kampı’nda aktiviteler başlamak üzere. Ancak içlerinden biri öldürme dürtüsüyle ele geçiriliyor ve kamptaki eğlence korkunç bir hayatta kalma mücadelesine dönüşüyor. Slasher filmlerinin en parlak örneklerinden 13. Cuma, Halloween ve Elm Sokağı Kabusu‘ndan referans alan film, bakalım korku hayranlarını tatmin edebilecek mi.
  • Atiye ve Yarına Tek Bilet’te Netflix’le çalışan yönetmen Ozan Açıktan’ın yeni filmi Geçen Yaz’da Ece Çeşmioğlu, Fatih Şahin, Halit Özgür Sarı ve Aslıhan Malbora rol alıyor. 1996’nın yaz aylarında Türkiye’nin güneyinde geçen hikâye; rüzgâr, kayalık uçurumlar, sonsuz dalgalar arasında aşk ve yaşamla tanışan, eninde sonunda hüznü de tadacak olan bir grup genci konu alıyor. Her yıl ailesinin yazlığına giden Deniz için bu yıl farklıdır. Artık 16 yaşına girmiş, yeni duygular ve yeni deneyimler yaşamak istemektedir. Aslı’ya yakınlaşmaya çalışırken, aynı mahallenin ortalığı kasıp kavuran, son derece yakışıklı ve sportif genci Burak’ın da Aslı’yla ilgilendiğini fark eder.

IMDb Pro

İçinde Yaşamak İstediğim…

Sevdiğimiz isimlere “içinde yaşamak istedikleri film ya da diziyi” sormaya devam ediyoruz. 12. konuğumuz sinema eleştirmeni, gazeteci ve futbol yazarı Kaan Kavuşan, seçtiği filmse Askerin Babası (1964).

“Bir insan, neden bir savaş filminin içinde yaşamak ister ki?” diye sorulabilir haklı olarak. Ama yönetmen Revaz Çheidze’nin çektiği Sovyet filmi Askerin Babası (enternasyonal ismiyle Father of a Soldier veya Gürcüce ismiyle Jariskatsis mama) filminde aklımı çok ciddi şekilde çelen şey, savaşın ve kahramanlığın kendisi değil aslında. Beni çeken, ihtiyar baba Giorgi Maharaşvili’nin oğlu Goredzi’yi bulmaktaki azim ve umut dolu çabasına tanık olmak. Başlangıçta sadece bir arayış olarak başlayan keşmekeş hâli, Giorgi’nin oğlunu bulmak için Berlin’e yürüyen orduya katılmasıyla başka bir hâl alır. İhtiyar asker, her geçtiği şehirde savaşın yanı sıra oğlunun izlerine rastlar ve her geçen gün daha da coşkulanır. Bir gün bir silah arkadaşı, bir gün bir mektup, bir gün “BURADAYDIM” diyen bir duvar yazısı azmini ve sevincini arttırır. Askerin Babası bir savaş filminden çok bir yol filmidir esasında.

Hikâye, sadece babanın evladı için fedakârlığı ve sevgisiyle alakalı da değildir. Giorgi tüm askerlerin babası haline dönüşürken hissedilen o yoldaşlık hissi, meşhur “asma bahçesi” sahnesinde asmaları ezen tankçıyla tutuştuğu kavgadaki hayata saygı çok yürek doldurucu gelmiştir hep bana: “Alman çocukları yemek yemiyor mu? Asmaların canı yok mu? Siz bir ağaç diktiniz mi hiç?” der tankçıya, ihtiyar. Savaşın içinde dahi, hayatın birçok formunu kutsar bir bakıma. Zaman geçtikçe sıradan ve ne yapacağını bilmez çiftçi; yenilmez, yürekli ve içten bir adama, hikâyesine yoldaşlık etmekten büyük tatmin duyulacak bir kahramana dönüşür. Uzun lafın kısası, ihtiyar Giorgi’nin yanında olmak, tüm zorluğuna rağmen kalbimizi doyururdu herhalde oralarda olsak.

Not: İki kopyadan aktarılmış medyalar dolaşıyor piyasada. Renklendirilmiş kopyanın atmosferi çok daha güzeldir.

Modern Klasikler

İtalya sinemasının son büyük ustalarından Marco Tullio Giordana‘nın, iki kardeşin öyküsü üzerinden İtalya’nın kırk yıllık periyoduna içli bir bakış attığı başyapıtı Gençliğin En İyisi / La meglio gioventù (2003), sinema sanatının, sözlü ve yazılı edebiyatın tekelindeki destan kavramına verdiği en güzel cevaplardan biri. Eh, nasıl ki Manas Destanı için 500 bin mısra okumayı göze almanız gerekiyorsa, Gençliğin En İyisi de sizden 383 dakika ayırmanızı talep ediyor. Giordana‘nın kâh bir bakışı, kâh yüze düşen solgun bir ışığı silaha dönüştürdüğü destanı, “kim var imiş biz burada yoğ iken” diyen ve başkalarının hayatında kendi hayatını arayan meraklı yürekler için bulunmaz bir eser.

Ayrıca…

Barry Jenkins’in diyalog içermeyen 52 dakikalık deneysel filmi The Gaze.


Katkılarından dolayı Güzin Tekeş, Kaan Kavuşan, Ozancan Demirışık, Tanju Baran, BluTV ve MUBI Türkiye’ye teşekkür ederiz.

Bültenin faydalı olduğunu düşünüyorsanız, 10 TL destek vermek için dijital teşekkür kartı satın alabilirsiniz


 

İlginizi çekebilir...

Advertisement

tersninja.com (2008-2022)

  • Bizi takip et