Peki kimdir bu Tarkovsky?
Andrei Tarkovsky, 1932 yılında Rusya’da doğmuş bir yazar ve film yönetmenidir. Hatta birçok kaynağa göre, gelmiş geçmiş en iyi yönetmenlerden biridir. Rus sineması denince akla gelen ilk isimlerden olduğu da aşikârdır.
Elbette onun ve tüm dünyanın örnek aldığı Rus sinema teorisyeni, “Kuleşov Efekti” ile dünya sinemasına çağ atlatan Lev Kuleshov’u; yine sinemaya kendi kurgu yöntemleriyle damga vuran ve The Battleship Potemkin (1926) filmiyle hafızalara kazınan Sergei Eisenstein’ı; ayrıca Mother (1926) filmiyle anlatım tekniklerine önemli katkılarda bulunan Vsevolod Pudovkin’i de anmadan geçmek olmaz.
Bir yönetmende olması gereken tüm özellikler sanki Tarkovsky’de toplanmış gibidir. Onun filmlerini izlerken aynı zamanda şiir okuyormuş hissine kapılırsınız. Bu şiir, ilmek ilmek işlenmiş, detaylandırılmış; yerine göre uzun ya da kısa planlarla taçlandırılmıştır. Sanki bir tuvale işlenmiş bir tablo izliyormuşsunuz gibi bir etki yaratır.
Solaris’e Gelecek Olursak…
1972 yapımı Solaris’e baktığımızda, diğer bilim kurgu filmlerine kıyasla başarısız bir uzay deneyine odaklanan bir film olduğunu görürüz. Ana akım Amerikan bilim kurgusunda daima olumlu sonuçlara ulaşılır; kahramanlar çeşitli zorlukların ardından uzayı keşfetmeyi, hatta fethetmeyi başarır. Bu filmlerde “keşfetmek”ten çok “yayılmak” yani bir tür sömürgeci politika hakimdir.
Ancak Rus yapımı Solaris’te durum tam tersidir. Çünkü burada, yörüngesinde araştırma yapan bilim insanlarının beyinlerini “fethetmeye” çalışan bir gezegen vardır. Bu noktada Solaris’e bir bilim kurgu filmi değil, daha çok vicdan ve inanç üzerine kurulu felsefi bir sanat filmi demek daha doğru olacaktır.
Film, felsefi bilim kurgu yazarı Stanislaw Lem’in aynı adlı romanından uyarlanmıştır. Ancak Tarkovsky ile Lem arasında, film henüz senaryo aşamasındayken bir tartışma çıkar. Bir yanda tamamı uzayda geçen roman, diğer yanda ise neredeyse ilk yarısı tamamen yeryüzünde geçen film vardır. Lem, Tarkovsky’nin romana sadık kalması gerektiğini savunur ve bu konuda sık sık yönetmenle tartışır. Tarkovsky, filme ev sahipliği yapan Mosfilm stüdyolarıyla da fikir ayrılığı yaşasa da, sonunda istediği filmi çekmeyi ve komiteye kabul ettirmeyi başarır.
Filmin Konusu
İlginç bir gezegen olan Solaris’in yörüngesinde kurulan uzay istasyonunda, esrarengiz bir şekilde ölen Gibarian’ın ölümünü araştırmak ve onun yerine geçmek üzere, dünyadaki meslektaşı Psikolog Chris Kelvin görevlendirilir.
Chris istasyona ulaştığında, buranın neredeyse terk edilmiş bir yer gibi olduğunu fark eder. Görevde kalan Dr. Snaut ve Dr. Sartorius’la tanıştıktan sonra odasına geçer. Ancak Sartorius onu uyumaması gerektiği konusunda uyarır. Çünkü araştırmalarına göre, yüzeyi tamamen okyanuslarla kaplı olan Solaris’in oldukça zekice işleyen bir savunma mekanizması vardır.
Adeta canlı bir varlık gibi davranan Solaris, yörüngesindeki insanların uykularını kullanarak, yani bilinçaltlarına inerek onların en derin korkularını ve vicdani suçluluk duygularını somutlaştırır. Bu duygular, “ziyaretçi” adı verilen nötronlardan oluşan varlıklar hâline gelir ve kişinin karşısına çıkar.
Solaris böylece hem dolaylı hem de doğrudan biçimde bilim insanlarını etkisiz hâle getirir.
Sartorius’a cüce bir insan, Snaut’a ise filmde gösterilmeyen bir canlı “ziyaretçi” olarak gelir. Chris Kelvin’e ise on yıl önce kendi yüzünden ölen eski karısı Hari’nin nötronlardan oluşmuş bir kopyası gönderilir. Başlarda Sartorius’un tavsiyelerini dinleyerek ondan kurtulmaya çalışan Chris, Hari’yi uzay boşluğuna fırlatır. Ancak tekrar uykuya daldığında Hari yeniden belirir. Bunun üzerine Chris, diğerleri gibi vicdanından kaçmak yerine onunla yaşamayı seçer. Bir süre sonra Solaris, Chris’in evi hâline gelir. Hatta Dünya’dan küçük bir kutu içinde getirdiği bitki bile, Solaris’in ışınlarıyla hayat bulup büyümeye başlar.
Filmin aynı zamanda bir baba-oğul ilişkisini de işlediği görülür. Başlarda babasına sürekli karşı çıkan ve onunla aynı düşüncelere sahip olmayan Chris, filmin sonunda babasından af diler. Bu sahne, Rembrandt’ın Savurgan Oğlun Dönüşü tablosunu hatırlatır.
Yazan: Ramazan Arslan (02.05.2021)










































































































