BİZİ TAKİP ET...

Sitede ara...

Mert Tanöz

Filmekimi’nden Dört Filme Dair

Filmekimi’nde izleyici ile buluşan “Son Efsane”, “İnsanın Değeri”, “The Club” ve “Aşk Vadisi” filmlerine dair artılar ve eksiler, kısa notlar.

720x405-r0VEQB_club_01_o2_8708053_1438094993

Filmekimi’nde izleyici ile buluşan “Son Efsane”, “İnsanın Değeri”, “The Club” ve “Aşk Vadisi” filmlerine dair artılar ve eksiler, kısa notlar.

Mert Mert Tanöz

Son Efsane (The Program):

theprogramlancearmstrong

“Son Efsane” (“The Program”) dünyaca ünlü bisikletçi Lance Armstrong’un başını çektiği tarihin en büyük “suç ortaklığını”, gazeteci David Walsh’un kitabından ve dava tutanaklarından uyarlayarak beyazperdeye taşıyor.

Belgesel niteliğindeki “Son Efsane” Lance’in neden dopinge başladığını, motivasyonunun nereden geldiğini ve nasıl kontrolden çıktığını anlatıyor. Federasyonun başlattığı doping mücadelesine karşın nasıl çift taraflı oynadığını, kendi payını da hesaba katarak nasıl sessiz kalmaya karar verdiğini gözler önüne seriyor. Dopinge göz yumulmasıyla birlikte Armstrong’un yalnızca dünyadaki en iyi bisikletçi değil dünyadaki en iyi sporculardan biri haline gelmesini, bunun sonucunda da bisiklet sporunun yeniden önem kazanmasını aktararak spor etiğini sorguluyor.

Biyografiden ziyade bir belgesel olan “Son Efsane” temposuyla izleyici zaman zaman heyecanlandıran, kimi zaman ise ani düşüşlerle filmden kopma noktasına getiren bir yapıya sahip. Foster’ın Armstrong’a benzerliği, Steve Carell’ın “Foxcatcher” filmindeki karakter ve oyunculuğunu andırantarafı filmin en güçlü yanlarından biri. Bir muamma olarak hala devam eden doping skandalına kimlerin neden ve nasıl karıştığını özetliyor oluşu bakımından önemli bir yapım.

İnsanın Değeri (La Loi Du Marché):

the-measure-of-a-man-cannes-film-festival-2

Başrolde Vincent Lindon’ın yer aldığı “İnsanın Değeri” (“La Loi Du Marché”) sistemin insan üzerindeki baskısını ve insana atfettiği değeri anlatan bir yapım. Engelli bir oğlu bulunan ve maddi sıkıntılarla boğuşan Thierry’nin, sistemin kölesi haline gelerek insani duygularını saklamak zorunda kalışını gözler önüne seriyor.

Filmin başında Thierry sistem mağduru bir baba. Engelli oğlunun eğitimi ve tedavisi için işsizlik halinden kurtulmaya mecbur. Ekonomik durağanlığın ve değişen kriterlerin de etkisiyle eğitim seviyesi ve yaşı yeni bir bulma konusunda sorun teşkil ediyor. Geçine bilmek adına elinde olan tüm imkanları kullansa da iş bulma derdinden kaçamıyor. Güvenlik görevlisi olarak işe başladığı markette kelimenin tam anlamıyla bir köle haline geliyor. Marketin devlet, müşterinin halk, güvenliğin ise kolluk kuvveti konumunda olduğu bu düzen içinde insanlığından taviz vermek ve mağduriyeti kaynaklı kölelik hali sona erene dek bu durumu sürdürmek zorunda. Kadın erkek, genç yaşlı, siyah beyaz, dindar ateist fark etmeksizin karşısındaki herkes potansiyel hırsız, potansiyel suçlu. İşlediği suç ne olursa olsun, neden olursa olsun insani duygulara yer olmayan bu görevi layıkıyla yerine getirmesi bir gereklilikten ziyade mecburiyet. İnsani değerlerin sıfıra indiği, insanın değil metanın değer kazandığı bir düzen içinde. Araçların insanlık yararına oluşturulduğu gerçeğinin unutulduğu bir dünyada.

“İnsanın Değeri” ilk bakışta hafif ve karmaşık görünen bir yapım. Hikaye içinde öğelerin yetersiz olduğu, durağanlığın içinde ilişkilendirmenin zorlaştığı izlenimi veriyor. Parçaları yerli yerine koyma işini izleyiciye vermesi dışında sıradan, basit fakat özünde etkileyici bir yapım.

The Club (El Club):

El Club - 4 hombres y una mujer en habitación

Pablo Larrain imzalı “El Club” filmi günah işlemiş ve bu yüzden meslekten men edilmiş olan, kefaret için ise bir eve hapsedilen rahipleri konu alıyor. İstismardan çocuk kaçırmaya birbirinden farklı “suçlara” bulaşmış bu rahiplerin başları asıl olarak yeni gelen rahibin ihtiyarı sonrası başlatılan soruşturmasıyla yanıyor.

Larrain “El Club”da Andrey Zvyagintsev “Leviafan” gibi dini kurumların bugünün dünyasındaki yozlaşmışlığını gözler önüne seriyor. Fakat Larrain halk ve devleti işin için katmıyor, aksine dinin yalnızca kendi içindeki yozlaşmışlığını konu alıyor. Sorgulama sürecini denetlemek için gelen Peder’in diğer rahiplerden sınıfsal anlamda üstün olması üzerinden dini kurumların da belli sistemlerce ayakta durduğunu gösteriyor. Suçlu rahiplerin işledikleri günahları yüzsüzce (!) meşrulaştırma çabası içinde dinin esneklikten uzak tavrını ve kavramsal olarak özündeki anlamını yitirmesinden bahsediyor; artık dini insanlar yararına, toplumsal düzen ve kültürü değil sahip olduğu gücü korumak için mücadele ettiği mesajını vermeye çalışıyor. Rahip Vidal’in İncil’de adı geçen tek hayvan olan tazılara duyduğu sevgi, bu sevginin kumara dönüşmesi ve bu kumarın sınıfsal farklıkları daha da belirginleştirmesi ise yine dinin anlamını yitirmiş ve toplumsal faydadan ziyade çıkar odaklı bir amaca yönelmiş olduğu gerçeğini somutlaştırmak adına kullanılıyor.

“El Club” sessiz ve karmaşık gibi görünen, fakat sembol ve metaforlar doğru ilişkilendirildiğinde sert kimliğe bürünen bir yapım. Katolik kilisesi içindeki ayrımcılığı gösteriyor oluşuyla da bugünkü birçok sorunun sistem kaynaklı olduğunu hatırlatıyor.

Aşk Vadisi (Valley Of Love):

valley_of_love_2

“Aşk Vadisi” (“Valley Of Love”) başrolde Fransız sinemasının iki önemli ismi Gérard Depardieu ve Isabelle Huppert’in yer aldığı alışılmadık bir yapım. Ayrı hayatlar kurmuş iki eski eşin intihar eden oğullarının vasiyeti üzerine onunla yeniden buluşmak için Ölüm Vadisi’nde bekleyişe geçmelerini anlatıyor. Bu süre zarfında ikili yeniden yakınlaşıyor ve duydukları suçluluk duygusundan birlikte arınmaya çalışıyor.

Romantizm ile realizmi birleştiren film yarattığı durumun bu iki insanın ilişki ve karakterlerine yansımasını inceliyor. Sinemanın alışkın olduğu iki karakteri alışılmadık bir hikayenin içine oturtarak deneysel bir çalışmaya imza atıyor. Depardieu ve Huppert’in olağanüstü uyumuna, oyunculuklardaki doğallığa rağmen hikayenin fazlasıyla fantastik oluşu bütün bu atmosferi bozuyor. Yer yer toparlama çabaları gözükse de hikayenin kusurları filmi vasata indirgiyor, karakterlerdeki değişimin ilişkiye etkisini hafifletiyor.

Aşk Vadisi” maalesef bir Depardieu – Huppert buluşması olmanın ötesine geçemiyor. Yönetmen Guillaume Nicloux elindeki harika malzeme ve oyunculukları değerlendirmede yetersiz kalıyor, iyi işleyebileceği bu farklı hikayeyi izleyiciye “satamıyor”. Filmekimi’nin en zayıf filmi olmaya aday.

İlginizi çekebilir...

Vizyon

Alex Garland bize, çok da olası görünmeyen bir iç savaş filmi sunarken aslında zeminini sağlam bir temele oturtuyor.

Advertisement

tersninja.com (2008-2022)

  • Bizi takip et