BİZİ TAKİP ET...

Sitede ara...

Özcan Alper, ikinci uzun metraj denemesi Gelecek Uzun Sürer’de, bu cesur adımını taçlandırıyor ve dolayımlı olarak bir militanın, dolayısıyla bu toprakların trajedisini aktarıyor aslında. Yaptığı müzik, daha doğrusu ağıt araştırmaları için Diyabakır’a (diğer bir ifadeyle Amed’e, Dikranagerd’a) giden üniversite öğrencisi, hümanist, solcu, pasifist Sumru’nun (Gaye Gürsel) yolu, burada bir tutunamayan örgütsüz alt-sınıf aydını profili çizen sinema aşığı, babası karanlık güçler tarafından(?) yutulan korsan DVD satıcısı Ahmet (Durukan Ordu) ile kesişiyor. Sumru’nun izini sürdüğü militan sevgilisinden ilkin habersiz olan Ahmet, kendini aniden bu hüzünlü yolculuğun parçası buluveriyor.

Ercan Dalkılıç

Gelecek Uzun Sürer: “Umut zaferden daha önemlidir.”

Özcan Alper, ikinci uzun metraj denemesi Gelecek Uzun Sürer’de, bu cesur adımını taçlandırıyor ve dolayımlı olarak bir militanın, dolayısıyla bu toprakların trajedisini aktarıyor aslında. Yaptığı müzik, daha doğrusu ağıt araştırmaları için Diyabakır’a (diğer bir ifadeyle Amed’e, Dikranagerd’a) giden üniversite öğrencisi, hümanist, solcu, pasifist Sumru’nun (Gaye Gürsel) yolu, burada bir tutunamayan örgütsüz alt-sınıf aydını profili çizen sinema aşığı, babası karanlık güçler tarafından(?) yutulan korsan DVD satıcısı Ahmet (Durukan Ordu) ile kesişiyor. Sumru’nun izini sürdüğü militan sevgilisinden ilkin habersiz olan Ahmet, kendini aniden bu hüzünlü yolculuğun parçası buluveriyor.

Anımsayacağınız üzere 19 Aralık 2000 tarihinde F tipine karşı ölüm orucuna başlayan siyasi hükümlülerin direnişini kırmak için, adına Hayata Dönüş Operasyonu denilen bir operasyon yürütülmüştü. Bu operasyon sonunda 2’si asker, 30’u tutuklu olmak üzere 32 kişi ölmüştü. Sinemamızın son dönemde yetiştirdiği en cesur ve büyük yönetmenlerden olan Özcan Alper, ilk filmi Sonbahar‘da yakın tarihimizin bu karanlık sayfasından bir hikâye devşirerek gayet önemli bir işe imza atmıştı.

 Ercan Dalkılıç

Özcan Alper, ikinci uzun metraj denemesi Gelecek Uzun Sürer’de, bu cesur adımını taçlandırıyor ve dolayımlı olarak bir militanın, dolayısıyla bu toprakların trajedisini aktarıyor aslında. Yaptığı müzik, daha doğrusu ağıt araştırmaları için Diyabakır’a (diğer bir ifadeyle Amed’e, Dikranagerd’a) giden üniversite öğrencisi, hümanist, solcu, pasifist Sumru’nun (Gaye Gürsel) yolu, burada bir tutunamayan örgütsüz alt-sınıf aydını profili çizen sinema aşığı, babası karanlık güçler tarafından(?) yutulan korsan DVD satıcısı Ahmet (Durukan Ordu) ile kesişiyor. Sumru’nun izini sürdüğü militan sevgilisinden ilkin habersiz olan Ahmet, kendini aniden bu hüzünlü yolculuğun parçası buluveriyor.

Film, özellikle 90’larda yoğunlaşan, gözaltında kaybedilen insanların aileleriyle yapılan video görüntüleriyle dikkat çekiyor. Özcan Alper, filmin tamamına hâkim olan biçimle bu parçaları birbirine çok iyi eklemlemiş bana kalırsa. Görüntü yönetiminin de buna katkıda bulunduğunu ifade etmek gerek. Filmin görüntü yönetimi tek kelimeyle muhteşem. Yeri gelmişken belirtelim, bu birinci sınıf görüntü çalışması Feza Çaldıran’a, 18. Altın Koza Film Festivali’nde En İyi Görüntü Yönetmeni Ödülü’nü kazandırmıştı geçtiğimiz günlerde. Çaldıran’ın kamerasından Diyarbakır aşık olunası bir mit şehrine dönüşmüş adeta!

Alper, filmde çıplak şiddet sahneleri kurgulamak yahut eylemlerden vs. alıntılanmış görüntüler yerine, gözaltında kaybedilenlerin –ki sayıları dile kolay tam tamına 17.500- aileleriyle yapılan röportajları kullanmış. Bu tercih ilk bakışta hikâyeyi biraz eksik bırakmış görünebilir. Ancak şiddetin insanlar üzerindeki etkilerini, video görüntüleri vasıtasıyla bizzat kendilerinden dinlemek çok daha fazla etkili olmuş bana kalırsa. Şiddetin duyumsandırılması yöntemine başvurulması Orta Avrupalı (Michael Haneke gibi) bazı yönetmenleri çağrıştırıyor. Bunun yanında film Theodoros Angelopoulos sinemasından izler taşımakta. Özellikle Alper’in göndermede bulunduğu Ulysses’in Bakışı (To vlemma tou Odyssea) tematik ve biçimsel olarak filmin esin kaynakları arasında. Yaklaşık bir asır ayakta kalan sosyalizmin resmiyette sona ermesiyle birlik yürekleri saran melankolizm, Alper’in ilk filminde olduğu gibi Gelecek Uzun Sürer’in de havasına hayli sinmiş durumda.

Yukarıda söylemiştim, Alper kimsenin dokunmak dahi istemediği karanlık sayfalar arasından yaratıyor hikâyelerini. Bunu yaparken asla propagandist bir dil kullanmıyor, kendi sinemasal üslubu içerisinde meramını anlatmayı iyi biliyor. Sonbahar’dakine benzer şekilde, yine siyasi bir olgu yön veriyor Gelecek Uzun Sürer’in ana çatışmasına. Hatta denebilir ki, bu siyasi olgu başlı başına bir yan karakter oyuncusu Alper’in filmlerinde. Asla karton değil, merkezi etkiliyor, etkileniyor, yeniden biçimlenerek sonuçlar doğuruyor.

Ahmet, Sonbahar’ın Yusuf’unun çekinikliğinden, yenilmişliğinden çokça izler taşıyan bir karakter. İkisinin de siyasi bir geçmişi var, ikisi de bundan derin yara almış ve sonuçta o yenilginin kıyısına sürüklenmişler. Dağda ölecek olan militan Harun (Osman Karakoç) ise bir bakıma bu karakterlerin soydaşı sayılabilir bence. Harun’un, vazgeçse Ahmet gibi kendi içinde boğulması; içeri düşse Yusuf gibi çözülmesi çok muhtemel. Yusuf’un içeri düşmese karşılaşacağı, Ahmet’in vazgeçmemesi halinde ulaşacağı son, Harun’un sonuyla birebir aynı olmayacak mıydı? Söz konusu üç karakter, her bakımdan birbirini tamamlayan, destekleyen, kısacası tek bir karakterin çeşitlemeleri.

Gelecek Uzun Sürer, sinemamızın ancak 90’ların sonunda yüzleşebildiği sorunu çeşitli açılardan ele alan, Yeşim Ustaoğlu’nin Güneşe Yolculuk, Kazım Öz’ün Fırtına (Bahoz) ve son örnek olarak Sedat Yılmaz’ın Press filminin ardılı olarak düşünülebilir. Alper, kendi sinema dilini oluşturmuş, ne yapacağını, neyi nasıl anlatacağını çok iyi bilen, son dönemdeki en iyi yönetmenlerden biri. Objektif ve gerçekçi bir anlatımla ele alınmış, usturuplu ve her şeyden önemlisi ‘dürüst’ bir film karşımızdaki. Romantik devrimci kuşağa adanmış Sonbahar’ın ardından, Türkiye’nin barışa muhtaç bu döneminde tam da yerinde ve zamanında barışa dair sarf edilen bir emek, bir umut Gelecek Uzun Sürer. Filmde bir duvar yazısında gördüğümüz ve üzerinde herkesin çokça düşünmesi gereken bir cümle ile bitirelim: “Umut zaferden daha önemlidir.”

Gelecek Uzun Sürer
[xrr rating=4/5]
Yönetmen: Özcan AlperSenaryo: Özcan AlperOyuncular: Gaye Gürsel, Durukan Ordu, Sarkis Seropyan, Osman KarakoçYapım: 2011, Türkiye, 108 dk.

 

İlginizi çekebilir...

Vizyon

Alex Garland bize, çok da olası görünmeyen bir iç savaş filmi sunarken aslında zeminini sağlam bir temele oturtuyor.

Advertisement

tersninja.com (2008-2022)

  • Bizi takip et