BİZİ TAKİP ET...

Sitede ara...

Vampir İmparatorluğu (Daybreakers) pek çok olanak içermesine rağmen, ortaya bir popüler sinema örneği koymak uğruna stüdyo tarafından ziyan edilmiş bir proje gibi duruyor. Film, hormonlu meyvelere benziyor biraz. Hormon yerine aksiyon katılmış. Sonuç ise, lezzetsiz!

Ege Görgün

Hepimiz vampiriz!(Vampir İmparatorluğu – Daybreakers)

Vampir İmparatorluğu (Daybreakers) pek çok olanak içermesine rağmen, ortaya bir popüler sinema örneği koymak uğruna stüdyo tarafından ziyan edilmiş bir proje gibi duruyor. Film, hormonlu meyvelere benziyor biraz. Hormon yerine aksiyon katılmış. Sonuç ise, lezzetsiz!

Vampir İmparatorluğu (Daybreakers) pek çok olanak içermesine rağmen, ortaya bir popüler sinema örneği koymak uğruna stüdyo tarafından ziyan edilmiş bir proje gibi duruyor. Film, hormonlu meyvelere benziyor biraz. Hormon yerine aksiyon katılmış. Sonuç ise, lezzetsiz!

2019 yılındayız. 10 yıl önce ortaya çıkan bir salgın yüzünden dünya nüfusunun büyük bir çoğunluğu vampire dönüşmüş. Artık düzeni onlar belirliyor. Bu düzende gündüz uyunuyor, gece çalışılıyor, daha doğrusu yaşanıyor. Bunun ve kahve, vişne suyu alır gibi, yiyecek-içecek dükkanlarından bir bardak kan satın almanın sıradan bir alışveriş sayılmasının dışında şu an yaşadığımızla o dünyanın öyle fazla da bir farkı yok aslında. Birer vampir de olsalar öğrenciler okuluna gitmeye, CEO’lar şirketlerini yönetmeye, polisler sokaklarda güvenliği sağlamaya, taksiciler müşteri beklemeye devam ediyorlar.

Çok az sayıda insan hayatta kalmış. Tüm nüfusa vurursak, yalnızca yüzde beşlik bir oran. Bunların da büyük bir kısmı besi hayvanı muamelesi görüyor. Ultra teknolojik mezbahaları andıran tesislerde kanları düzenli olarak sağılıyor. Bu işlemden yalnızca gizlenerek yaşayabilen ve insan avcılarının eline düşmeyenler kurtuluyor.

Zaten sayısı az olan insanların soyu tükenmek üzere. Bu vampirler için de ciddi bir tehdit. Ölümsüz de olsalar besine ihtiyaçları var çünkü. Kanın yerini alabilecek bir madde üretmeye çalışıyorlar bu yüzden. Kendini bu işe vakfetmiş bilim adamlarından biri de Edward Dalton. Varlığının ahlaki muhasebesini yapan vicdanlı bir vampir olan Ed, insan kanı içmeyi reddediyor. İçtiği hayvan kanları ise onu gün geçtikçe güçten düşürüyor.

Ve bir gün dünyayı eski haline döndürme fırsatı çıkıyor Ed’in karşısına. Ama kendisine insanlar tarafından sağlanan sırrı hayata geçirebilmek için Ed’i kendi ırkına ihanet etmesi gerekli. Kurtuluş mümkün ama bütün kurtuluşlar gibi bunun da öncesinde büyük bir savaş verilmesi şart.

Avustralyalı ikizler Michael ve Peter Spierig 2003 tarihli düşük bütçeli zombi filmi Undead ile kült olmanın sınırlarında dolaşan bir film ortaya koymuşlardı. Undead’de türlü çeşit muziplikler peşinde koşan Spierig Biraderler yeni filmlerinde de rahat durmamışlar. Kariyerinde ilk kez bir vampiri canlandıran Sam Neill’i çeken de bu muzipliklerde biri olmuş: “Beni gerçekten güldüren ve senaryonun kalanını okumak istememi sağlayan şey, bir sürü vampirin bir bardak kan için Starbucks sırasına girmiş olmasıydı. Saçmalık derecesinde hoş bir evren gibi göründü bana.”

Spierigler’in istediği de tam olarak bu doğallığı, güncelliği yakalamakmış anladım kadarıyla: “Bu vampirler mağaralarda ya da şatolarda saklanmak yerine, yaşamdaki (ya da ölümdeki) yerlerini kabul edip banliyöye geri dönmüşler. Günlük, daha doğrusu gecelik hayatlarına vampirlere yönelik ufak tefek değişimlerle devam ediyorlar,” diyor Peter.

Vampirleri geleneksel çizgilerinden kurtarıp böylesine “yaşayan” bir zemine oturtmalarının ardında yine Spierigler’in muzipliği yatıyor bence. Çünkü bu sayede Vampirler İmparatorluğu bir sistem eleştirisi olarak da okunabilir olmuş. Tek yapmanız gereken kanın yerine parayı, salgının yerine kapitalizmi, vampirlerin yerine kapitalizmin egemen kıldığı sınıfı, insanların yerine de gelir piramidinin en altındakileri koymanız.

Ama bu alternatif okumanın olasılıklarını hakkıyla kullanmıyor, bir iki zekice espri içermenin ötesine geçmiyor film. Zaten çok etkili olmayan aksiyon ve gerilim sahneleri ise sanki gişe beklentisi yüzünden filme zoraki katılmış gibi duruyorlar. Ne filme ne size nüfus edebiliyorlar. Hatta onlar olmadan daha iyi bir film olabileceğini söyleyebilirim Vampir İmparatorluğu’nun. Bu genellememden yalnızca askerlerin birbirine saldırdığı ve ağır çekimle gösterilen sahneyi  hariç tutabilirim.

Filmde beni en çok rahatsız eden ise yine sırf esprili bir görüntü uğruna küçük ama etkili bir sahnede vampirlerin aynada görünmemesi klişesinin kullanılması oldu. Neden derseniz… Vampirliği tamamen bilimsel bir zemine oturtan bir hikayede, vampir mistisizminden bir parça kullanılmasının son derece yersiz ve çelişkili buldum ben.

Filmin görsel anlamda jenerikten başlamak üzere özenli bir çalışmanın ürünü olduğunu da belirtmek gerekiyor.

Vampir İmparatorluğu
Daybreakers
Yön:Michael ve Peter Spierig
Oyn: Ethan Hawk, Willem Defoe, Sam Neill

İlginizi çekebilir...

Vizyon

Alex Garland bize, çok da olası görünmeyen bir iç savaş filmi sunarken aslında zeminini sağlam bir temele oturtuyor.

Advertisement

tersninja.com (2008-2022)

  • Bizi takip et