BİZİ TAKİP ET...

Sitede ara...

Festival

Kavimler Göçü’nün İzinde: Ölüm Denizinde Yolculuk

Mare Nostrum, Bahr-i Sefid, Mediterranean Sea, Akdeniz… Tarih boyunca farklı milletler ve devletler tarafından farklı isimlerle onurlandırılan bu iç deniz; konum, aitlik, renk temelli isimlere sahip olagelmişse de, bugün etimolojik kökenine ve tarihsel konumuna ters düşen alternatif bir isimle anılmaktadır: Ölüm Denizi.

Mediterranea/ Jonas Carpignano

Mare Nostrum, Bahr-i Sefid, Mediterranean Sea, Akdeniz… Tarih boyunca farklı milletler ve devletler tarafından farklı isimlerle onurlandırılan bu iç deniz; konum, aitlik, renk temelli isimlere sahip olagelmişse de, bugün etimolojik kökenine ve tarihsel konumuna ters düşen alternatif bir isimle anılmaktadır: Ölüm Denizi. Savaş, vahşet, zulüm, kıtlık ve açlık kıtası Afrika’yı, refahın ve gelişmişliğin toprakları Avrupa’dan ayıran Akdeniz, ölümle yaşam arasında “sırat köprüsü” görevi üstlenerek birçok acıya ve sevince ev sahipliği etmektedir. Akdeniz’in bu yeni ev sahipliğine kayıtsız kalmayan sinema ise kendi alt türünü oluşturacak kadar çok anlatıya kısa sürede kucak açmış durumda ve Mediterranea da bu külliyatın son halkalarından.

mediterranea

Burkina Faso’dan İtalya’ya uzanan bir hayatta kalma öyküsünü, ilk aşamasından son merhalesine dek, belgesel gerçekçiliği ve bilim insanı titizliğiyle perdeye yansıtan Mediterranea, ana karakteri Ayiva (Koudous Seihon) üzerinden yürek burkan bir “kavimler göçü” tablosu ortaya koymanın peşine düşüyor ve bu amacını büyük ölçüde gerçekleştiriyor. Yönünü kaybetmeye müsait hikâyesine tehlikeli dönemeçleri birer birer atlatan yönetmen Jonas Carpignano, oyununu, gerek Afrika’dayken gerek Avrupa topraklarında iken “öteki” olmanın yarattığı tahribatın üzerinden kuruyor ve ajitasyona bulaşmadan, büyük olaylar yaratmadan, sesini yükseltmeden istediği sonucu elde ediyor. İyiyle kötünün, doğruyla yanlışın, yaşamla ölümün iç içe geçtiği bir coğrafyada, bir medeniyeti, devleti ya da milleti suçlamadan böylesine bir göç hikâyesini soğukkanlılıkla aktaran Mediterranea, ilk film olmanın getirdiği kusurları bünyesinde barındırmasına rağmen sınıfı geçmeyi başarıyor.

Fuocoammare/ Ginafranco Rosi

Berlin’de Altın Ayı’yı kucaklayan Gianfranco Rosi imzalı Fuocoammare, uzun yıllardan beri doğru filme Altın Ayı’yı teslim edemeyen Berlin’in –Bir Ayrılık ve Bal’ı tenzih ederiz- istikrarından bir şey kaybetmediğini gösteren bir iş her şeyden önce. Afrika’dan Avrupa’ya göçün en önemli durağı olan, Sicilya’ya 120, Afrika’ya 70 km uzaklıktaki Lampedusa Adası’nı doğal gözlem alanına çevirerek, birbirine temas etmeyen yaşantıların doğurduğu tezatı perdeye yansıtmayı amaçlayan Fuocoammare, etkisi ve gücü sınırlı bir eser olduğundan aldığı ödülün altından kalkmakta zorlanıyor.

Fuocoammare-3

Fuocoammare’nin en büyük problemi hikâyesindeki orantısızlık; gerekli olduğu an sayısı, gereksiz olduğu an sayısının üçte biri kadar. Bu orantısızlığın yanında metaforik anlatımın altını çizmek için ada sakinlerinin günlük yaşantısına ayrılan zamanın bitmez tükenmezliği filmi sürekli baltalıyor. Avrupa’nın mülteci sorunu karşısında takındığı umursamazlığı 12 yaşındaki Samuele’nin minimal maceraları, yaşlı ada sakini kadının ev işleri veya radyo dj’inin varoluşsal sıkıntıları üzerinden aktarmak bir noktaya kadar kabul edilebilir olsa da, sonu gelmek bilmeyen bu sahneler bir yerden sonra anlamsız bir tekrara dönüşerek filmin bütün vuruculuğunu alıp götürüyor. Belli aralıklarla kısa kısa perdeye yansıyan mültecilerin yaşadığı trajik yolculuk, ilk durak olan 20 kilometrekarelik Lampedusa Adası sakinlerine bile sirayet edemezken ana kıtada onları bekleyen yaşama dair birçok ipucunu elde edebiliyoruz Fuocoammare sayesinde fakat bu hissiyatı geçirmenin en zor yollarından birini seçmiş Gianfranco Rosi.

İlginizi çekebilir...

Advertisement

tersninja.com (2008-2022)

  • Bizi takip et