BİZİ TAKİP ET...

Sitede ara...

Hayatın kendisi devasa bir mezarlıktan ibaret ve biz de onun içinde yaşayan ölülersek, var mıdır bu virüsün bir “anti”si? Bu mezarlıktan kaçmak ya da o mezarlığı bir yaşam alanına çevirmek mümkün müdür?

Bir Film Hakkında

Mezardan kaçmak mümkün mü? (Mezarlık Kavşağı / Cemetery Junction)

Hayatın kendisi devasa bir mezarlıktan ibaret ve biz de onun içinde yaşayan ölülersek, var mıdır bu virüsün bir “anti”si? Bu mezarlıktan kaçmak ya da o mezarlığı bir yaşam alanına çevirmek mümkün müdür?


Hayatın akışı büyük kentlerde ne kadar hızlıysa, küçük kasaba ve köylerde de o kadar yavaştır. Bu yavaşlık öyle bir hal alır ki bazen monotonluk boyutuna ulaşır. Değişimin yok denecek kadar yavaş olduğu küçük yerleşim yerlerinde “aynılık” hissi günlük yaşama egemendir. Bu aynılık hissi, mevcut yaşam pratikleri için bir güvence olduğu gibi, düşleri farklı olanlar için boğucudur, sıkıntı kaynağıdır. Hoş, aynı şeyleri farklı bir yerden, büyük kentler için de söylemek mümkün. Ama küçük yerleşim yerlerinin farklı bir boğuculuğu var. Süt filmindeki  Yusuf’un çektiği sancılar bunun en güzel örneği.

Turgay Özçelik

Mezarlık Kavşağı (Cemetery Junction, 2010) filmindeki genç Freddie Taylor da aynı dertten muzdarip. 1973 yılında, Mezarlık Kavşağı isimli, adını tren istasyonundan alan bir mahallede yaşıyor.  Babası ve mahallenin büyük bir bölümü gibi demir fabrikasında çalışıyor önce. Ama bir süre sonra ayrılıyor oradan. Büyüdüğünde babası gibi olmak istemiyor çünkü, bir yolunu bulup zengin olmak, bu mahalleden kurtulmak istiyor. Kendisi gibi o mahallede doğan, daha sonra sigortacılık yaparak zengin olan Mr. Kendrick’i örnek alıyor kendine. Onun yanında sigortacılığa başlıyor. Onun gibi yaşamak, onun gibi yemek, onun gibi giyinmek, onun yaşadığı evde yaşamak istiyor. Mahallede oldukça popüler olan Elton John yerine klasik müzik dinlemeye başlıyor, çünkü kendini o çok yüksek gördüğü kültüre alıştırmak istiyor. En yakın arkadaşları Bruce ve North ise dalga geçiyorlar onunla, asla o zenginler gibi olamayacağını, köşeyi dönemeyeceğini söylüyorlar. Bruce ve North da aslında bu mahallede sıkışıp kalmış iki genç. Bruce demir fabrikasında, North tren istasyonunda çalışıyor. Gelecekten herhangi bir beklentileri yok . Her akşam içki içip, kavga edip, kızlarla takılmak tek eğlenceleri.

Filmde, Freddie’nin mahalleden kurtulma hayallerini izlerken, o mahallenin, adı gibi orada yaşayanlar için bir mezarlık olduğu hissediliyor. Düşük gelirli insanlardan oluşan mahalle, umudun olmadığı, tekdüze bir yaşamın hakim olduğu bir hapishane gibi orada yaşayanlar için. Bruce, 14 yaşından beri bu mezarlıktan gideceğini söylüyor örneğin, ama bir yere gittiği de yok. Hem babasından hem de mahallesinden nefret ediyor, ama onlarsız da yapamıyor ya da gitmeye cesaret edemiyor. Freddie ise, öykündüğü mahalle ötesindeki hayatın hiç de güllük gülistanlık olmadığını farkediyor. Kendisi gibi yoksulları kandırarak sigorta poliçesi satan ve artık emekli olan bir adamın durumunu görüyor. 40 yıllık emeğin sonunda adamın aldığı hediye bir meyve kasesi. Üstelik zengin olan Mr. Kendrick, karısı Mrs. Kendrick, kızları Julie ve damat adayları Mike Ramsay’ın da hayatları inanılmaz sıkıcı ve monoton. Sürekli iş konuşan erkekler ve onlara hizmet eden kadınlar.

Freddie bu durumun farkına vardığında tüm umutları sönüyor, hayalleri yıkılıyor. Ya mahallesinde kalıp, her gün kavga edip içecek ve demir fabrikasında çalışacak. Ya da sigortacı olup yıllarca çalışacak, belki bir ev alacak, evlenecek ve sıkıcı bir hayatı olacak. Freddie, sadece mahallesinin değil, aslında hayatın kendisinin bir mezarlık olduğunu farkediyor.  Yaşayan ölülerin yiyip içtikleri, para harcadıkları, çalıştıkları, seviştikleri, sonra yine para harcadıkları kocaman bir mezarlık.

Film bu noktaya kadar neredeyse kusursuz bir seyir izliyor. Toplumsal eleştirilerle dolu film, bu noktadan itibaren ise bir “kendini iyi hisset” filmine dönüşüyor. Sanki o ana kadar izlediklerimiz unutturulup, yerine başka bir film geçiriliyor. Oysa muhteşem karakterleri, üst düzey oyunculukları ve o ana kadar iyi işlenmiş senaryosuyla bir başyapıt olabilirdi. Ama aynı Mezarlık Kavşağı’nda yaşayan mahalleliler gibi, filmin yönetmenlerinin de kafası karışık ve biraz cesaretleri eksik bana kalırsa.

Hayatın kendisi devasa bir mezarlıktan ibaret ve biz de onun içinde yaşayan ölülersek, var mıdır bu virüsün bir “anti”si? Bu mezarlıktan kaçmak ya da o mezarlığı bir yaşam alanına çevirmek mümkün müdür? Filmdeki babacan polis karakterinin Bruce’u nezaretten çıkarırken söylediği sözler bunun cevabı olabilir belki : “Kendini Asi Gençlik’teki James Dean sanıyorsun değil mi?.. Ama senin kavga etmek için bir nedenin yok. Ne ile savaştığını bilmiyorsun.”

Mezarlık Kavşağı
Cemetery Junction

Yönetmen ve Senaryo: Ricky Gervais, Stephen Merchant

Oyuncular: Christian Cooke, Tom Hughes, Ralph Fiennes, Emily Watson, Matthew Goode

Yapım: 2010, İngiltere, 95 dk.

İlginizi çekebilir...

Basın Bülteni

31. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nin kazananları belli oldu. 28 Eylül gecesi Çukurova Üniversitesi Kongre Merkezi’nde gerçekleşen ve sunuculuğunu Özlem Gürses’in yaptığı gecede, ulusal yarışmalarda ödüller sahiplerini buldu. Jüri başkanlığını Nuri Bilge Ceylan’ın yaptığı ve 16...

Advertisement

tersninja.com (2008-2022)

  • Bizi takip et