BİZİ TAKİP ET...

Sitede ara...

SİYAD Başkanı Tunca Arslan atılmam talebiyle beni Haysiyet Kurulu'na şikayet edince HK benden savunma istedi. Ben de haklı olduğumu düşünmemden gayri gönül rahatlığıyla u savunmayı kendilerine ulaştırdım.

Ege Görgün

SİYAD Başkanı Tunca Arslan’ın şikayetlerine karşılık verdiğim savunma

SİYAD Başkanı Tunca Arslan atılmam talebiyle beni Haysiyet Kurulu’na şikayet edince HK benden savunma istedi. Ben de haklı olduğumu düşünmemden gayri gönül rahatlığıyla u savunmayı kendilerine ulaştırdım.

SİYAD Başkanı Tunca Arslan atılmam talebiyle beni Haysiyet Kurulu’na şikayet edince HK benden savunma istedi. Ben de haklı olduğumu düşünmemden kelli gönül rahatlığıyla bu savunmayı hazırlayıp kendilerine ulaştırdım. Bu, yakın zamanda hazırladığım ikinci savunma idi. Bir önceki şikayet Esin Küçüktepepınar’dan gelmiş ve üç aşağı beş yukarı Arslan’ın şikayetleriyle örtüşüyordu. Ne gariptir ki HK o şikayeti HK’lık bir konu olarak görmemişti o zaman. Peki şimdi değişen neydi? Birgün’de yazımın çıkması.  İki: şikayetin altında SİYAD’ın başkanının imzası olması. Savunmamı dikkatlerinize sunuyorum, sizlerin durumu HK’deki arkadaşlardan daha tarafsız değerlendirebileceğinizi diüşünüyorum. Arz ederim.

2 Aralık 2011

SİYAD Haysiyet Kurulu’na,

1-) 22 Kasım 2011 tarihli Birgün gazetesinin kültür-sanat sayfasında yayımlanan yazımdakilerin iddia olduğunu kabul etmiyorum ki, iftira ya da hezeyan olduğunu düşüneyim. Yalnızca yaşadıklarıma ve şahit olduklarıma yer verdim yazıda. İddialara yer vermemeye çalıştım. Kaldı ki yazıdaki “iddiaların” iftira olup olmadığını anlamak tarafların beyanıyla pek mümkün olacak bir şey değildir. Şahitlerin dinlendiği tam teşekküllü bir mahkeme mümkün olmadığına göre Haysiyet Kurulu’nun da yazılanların iftira olduğu gibi bir sonuç çıkaramayacağı kanatindeyim.

2-) 15 senelik bir gazeteci ve gazeteci yöneticisi olarak bu kuraldan haberdarım. Ancak imzamla yayınlanan yazı bir haber değil, bir köşe yazısıdır. Birinci tekil kişinin ağzından yazılmış son derece kişisel bir yazıdır. Bu tür yazılarda yazarın karşı tarafın görüşlerini alması gibi bir şey söz konusu değildir. Böyle bir insiyatif sayfanın editöründedir. Kendisinin insiyatifinde olan bir şeyin sorumluluğu bana yüklenemez.

3-) SİYAD ne İlluminati gibi gizli bir örgüt, ne de Masonlar gibi dışa kapalı, ketum bir oluşumdur. Üyelerinin çoğunun gazeteci olduğu SİYAD’ın yahoo grubu da öyle çok gizli ve özel konuların konuşulduğu bir ortam değildir. Kaldı ki hiçbir şekilde homojen olmayan, hatta çoğunun birbirini tanımadığı bir üyeler topluluğu kendi arasında gizli ya da özel ne konuşabilir? Bu gruptaki yazışmalar yıllar sonra bir kitapta yer bulursa ahlaki açıdan bir çöküntü mü yaşanmış olacaktır? Kaldı ki alıntılananlar ya dolaylı yoldan şahsıma yönelen ya da Tunca Aslan’ın bir kısmı Radikal’e de taşınan görüşlerinden ibarettir. Kimsenin özel hayatını açık eden bir alıntı yapılmamıştır. Son olarak şunu da belirtmekte yarar var: SİYAD grupta yazılanların medyaya taşınmaması ile ilgili alınmış ortak bir karar olmamıştır bugüne kadar. Dolayısıyla bir cezaya tekabül etmemesi gerekir bu insiyatifin.

Hem bizim gibi aydın olmaya çalışanlar nereye yazmış olursa olsun, yazdıklarının arkasında durabilmeli diye düşünüyorum. Şu durumda yükselen ilgili şikayetler yalnızca benden hoşnut olmayanların bir hatamı yakalayıp, ayıplı duruma düşürülme ısrarlarından kaynaklanmaktadır.

4-) Aynı anda iki festivale başvurulamaması durumuna baştan beri itiraz ediyorum. Bu kendi adıma değil, Türk sinema yazarları adına yaptığım bir itiraz. Birden fazla festivale başvurmanın nasıl bir sakıncası olabilir ki, zaten ikisine birden kabul edilmek bizim için imkansız, en azından şansımızı artırmak mümkün değil mi? İki festivalden birine jüri olmak istemenin yanlış tarafını göremiyorum.

Yine de Esin Küçüktepepınar’a gönderdiğim geçerli başvuruda da yalnızca Selanik’e başvuru yaptığımın dikkate alınmasını önemle rica ediyorum. Çünkü bu nokta Tunca Arslan’ın sarıldığı gerekçeyi kökünden çürütmekte ve bana karşı önyargısını göstermektedir.

Kariyerimin (burada kastedilen sinema yazarlığıdır) ciddi anlamda tehlikede olması, yönetiminin bugüne kadar kimseye yapmadığı şekilde başvuru hakkımın önüne set çekmesine göndermedir. Daha önce paylaştığım mail yönetimin bana tavrını açık bir şekilde götermektedir. Kaldı ki şu anda içinde bulunduğumuz süreç de haklılığımı göstermektedir.

“İddia” olan şeyler bunlardır. Tunca Arslan Sofya’da değildir. Benim orada yaptıklarımı bilmesine imkan yoktur. Daha da önemlisi eğer gerçekten bir şey yaptıysam, bu konuda haklı olup olmadığımı bilmesine imkan yoktur. Tamamen önyargılarla ileri sürülen suçlamalardır burdakiler, dikkate alınmamasını rica ediyorum. Gerektiğnde birlikte jürilik yaptığım iki arkadaşımdan (bir Sofyalı üstelik) gerekli referanslar alınabilir.

Geri döndüğümde yaptığım başvuru gittiğim festivallerde tanıştığım diğer jüri üyelerinden ve Klaus Eder’in bizzat kendisinden duyduğum şeylerin ışığında söylenmiştir. Ancak benim Eder ile ilişkim konunun muhattapları gibi yakın olmadığından artık Eder’in bana söylediklerini tasdik ettirmem mümkün görünmemektedir. Fakat ben o zaman bana söylenenleri hatırlıyor ve geri adım atmıyorum. “Türkiye’ye özel bir kota koymadım. Esin’in kendisi de birkaç festivale başvurabiliyor.” Esin Küçüktepepınar’ın insiyatifiyle gerçekleşen bu kotanın ortadan kalkması için haklı bir mücadele verdiğime inanıyorum.

Yılda birçok festivale başvuran diğer yabancı jüri üyelerini sizinle bağlantıya geçirebilirim.

5-) Bir üyenin Haysiyet Kurulu’na verilmesi yönetim kurulunda tartışılır, fikir birliğine varılır ve dosya size geçer. Benim durumumda bu süreç işlememiştir. Tunca Arslan, Murat Erşahin’e dosyamın yönetim kurulunda tartışılarak geldiğini bildirmiştir. Ancak ben böyle bir toplantının gerçekleşmediğini, bazı üyelere şifaen telefonla önemsiz bir şeymiş ve haysiyet kurulunun kararı nihai değilmiş gibi bilgi verildiği ve bazı yönetim kurulu üyelerinin haysiyet kuruluna verilmemden haberdar bile olmadığı duyumunu aldım. Teyit etmek isterseniz, yönetim kurulu üyelerinden böyle bir toplantının gerçekleşip gerçekleşmediğine dair bilgi alabilirsiniz.

4-) Bu konuda savunmam yok. Önceki Üye Takip Kurulu’nun istifası ve istifa gerekçesi tek şahidimdir.

5-) Yahoo mail grubunda yönetimle ilgili tartışmalara kendisi taraf olmamasına rağmen dahil olup bana hakaret edenlere, yüksek perdeden konuşanlara ve onlarla aynı frekansta olanlara yakıştırdığım bir söylemdir. Bu söylemde hakaret teşkil edecek bir kelime yoktur.

Yancı: Düşmana karşı ilerleyen bir kuvvetin yandan gelebilecek baskınlardan korunmak amacıyla oluşturduğu emniyet birliği. (TDK)

Elit: Seçkin (TDK)

6) Son madede yer alan şeylerin hiçbiri hakaret olmadığı gibi, kendisi gibi başkalarına kalibresiz, yeteneksiz, mızmız hatta yine dolaylı olarak “bunak” diyebilen birinin böyle şeyleri eleştiri değil de hakaret görmesine şaşıyorum. Kaldı ki bunların bazıları yalnızca benzetmeden ibarettir. “Ananı da al git tavrı” Başbakan Tayyip Erdoğan sayesinde artık kamuya mâl olmuş bir söylemdir. Hiçbir mahkemenin, hiçbir gazetecilik meslek örgütünün hakaret saymayacağı söylemlerin SİYAD’ta da hakaret sayılmayacağını umuyorum.

SİYAD’tan üstün olduğum yönünde bir görüşüm, hevesim ya da iddiam yoktur. Eleştirilerim yönetime ve kişileredir. Ama kişiler kendilerini ısrarla kurumla özdeşleştirip bir “devlet dokunulmazlığına” kavuşmaya çabalamaktadırlar. Ben kişi ve düşünce olarak karşılarına çıkarken, onlar karşıma kurumu dikip, insanlarda benim sorunumun kurumla olduğu izlenimi yaratmaya çalışıyorlar. Ancak SİYAD’ta, içine “devlet korkusu” diyebileceğim böyle sanal bir korku salınamayacağına ve eleştirme özgürlüğünün kutsallığına inanan üyelerin çoğunlukta olduğuna inanıyorum..

“Bu tavır, ne yazık ki toplumumuzu uzun süredir sarmakta olan bencilleşmenin, ahlaki değer erozyonunun, küçük kişisel çıkarlar uğruna her şeyi yapabilir-söyleyebilir hale gelmenin, SİYAD içindeki yansımasıdır. SİYAD, 50 yıla yaklaşan tarihinde Onat Kutlar, Tuncan Okan, Nijat Özön gibi saygın isimlerin oluşturduğu gelenekleri bulunan, çok sayıda dostunun yanında doğal olarak bazı “düşmanlara” da sahip olan bir kurumdur. Ancak, bir üyenin içinde yer aldığı kuruma düşmanlık yapmasına da izin verilmemelidir.” (Tunca Arslan’ın metninden…)

…………. (Bu bölümdeki bazı paragrafları  mesleki hayatımda ve özel yaşamımda bugüne kadar başardıklarımdan, halihazırda yaptıklarımdan  söz ettiğim için affınıza sığınarak makaslıyorum. Bunları kamuoyuyla paylaşmak görgüsüzlük olur. )

Onat Kutlar, Tuncan Okan, Nijat Özön… Tunca Arslan ben daha küçük görüneyim diye şimdi de karşıma SİYAD kurumunun ardından üstadları da çıkarmış. Ne gerek vardı rahmetlileri rahatsız etmeye? Ama işte, Arslan beni SİYAD’tan attırmak için her şeyden, herkesten medet umabilecek durumda. Arkasında ne gibi bir argüman var peki? O isimlere saygısızlık mı yapıyor muşum? Ne yapmışım? Hakkımı aramışım, eleştirmişim, yanlış bulduğuma yanlış demişim. O isimler bugün burada olsalar ve işin iç yüzünü bilseler eminim beni alnımdam öperlerdi.

Elbette delil teşkil etmez ama… Tunca Arslan bu tartışmalar başlamadan hemen önce Ters Ninja’yı, öncesinde 4-4-2 dergisine yazdığım yazıları yüzüme karşı yere göğe sığdıramazken (bunları da inkar edecek hali yok herhalde!) bugünkü noktada Ters Ninja’yı ıvır zıvır site, beni de bencil, küçük hesapların peşinde koşan ahlaksız bir adam yaptı. Artık hiçbir şeye şaşıramıyorum.

Ancak bir konuda Tunca Arslan’a sonuna kadar katılıyorum: İnsanlar kişisel çıkarlar uğruna her şeyi yapabilir-söyleyebilir hale geldi.

Buna tek ilavem şu olabilir belki: Utanmak bir erdemdir ama kullanılmazsa zamanla o da kaybedilebilir.

NOT:
Kurulunuzdan ne karar çıkarsa çıksın bu yazının süreç sonunda Ters Ninja’da da yayınlanacağını şimdiden bildirmek isterim.

İlginizi çekebilir...

Vizyon

Alex Garland bize, çok da olası görünmeyen bir iç savaş filmi sunarken aslında zeminini sağlam bir temele oturtuyor.

Advertisement

tersninja.com (2008-2022)

  • Bizi takip et